TOROSLARDA BİR SONBAHAR GÜNÜ


​Orta toroslardaki, bu sonbahar günlerinde, yağmurların uzun zamandır, çiftçilerin arzuladığı yoğunlukta olmaması, ayrıca 10-15 dakika olan yağışların da, birden bire hızlı bir şekilde indirip, toprağı doyurmadan yüzeyden akıp geçmesi ise üretici çiftçinin tarlasına, bahçesine pekte yararlı olmuyordu.

                Bulunduğum yörede, birkaç gün önce, akşamdan sabaha, havaların aniden birden bire soğumasıyla, köylünün sebze bahçelerindeki mahsulü üşüyerek zarar görmüştü.
 
   Neyse ki, Cuma pazarına çıkarmak amacıyla, önceden topladığı sebzelerinin bir bölümünü, bu olumsuz şartlardan kurtarmış oluyorlardı.
                Cuma gününden bir gün önce, 23 Kasım günü yani köylünün ürününü, sebzesini pazara çıkarmadan önceki gün, gündüzden hava rüzgarlı ve gökyüzünde bulutlar uçuşurcasına, dağılıp, toparlanıyordu.
                Akşam havanın kararmasıyla, yağmurun ön tıpırtılı seslerini, kerpiç yapılı köy evimizin çinko çatısına, yavaştan, yavaştan vuruşunu duyduğumuz sırada, birden şimşek ve gök gürültüsü arasında yağmur, sabaha dek durmaksızın indirmeye başlamıştı. Uzun zamandır böylesi bereketli ve arzulanan bir rahmete hasret kalınmıştı.
                Sabaha kadar devam eden yağış nedeniyle, Bozkır'da ki Cuma pazarının kurulmasını pek de beklemiyordum.
                Öğlene doğru ise, havanın iyiden iyiye açılması, güneşin arada bir sıcak yüzünü göstermesi ile, hava ısı 14-15 dereceyi bulmuştu.
                Bozkır pazarının bende uyardığı cazibesi ve köy kadınlarının pazarda sergiledikleri ürünlerinin özlemi ile, Yolören(Fart) köyünden Bozkır'a Cuma pazarına alış-veriş için yola koyulduk. Pazar ihtiyacımızın sonrası, havanın zaman zaman güneşli olmasının da etkisiyle, Fart Köyü'nün ilerisinde Deliktaş denilen mevkii de çay boyuna yürüyüşe çıkmıştık.
           
                Daha önceleri, uzun zamandır arzulanan yağışların olmaması sonucu, Çarşamba Çayı ise çay olmaktan çıkmış, adeta vadi boyunca kurumuş bir gül misali canlılığını yitirmiş, kuru bir dere olmuştu.
                Şimdi ise, akşamdan sabaha olan yağmur, işlevini görmüş, semeresini de göstermişti.
                Çayın önceki o kurumuşluğundan eser kalmamış. Coşkulu suların şırıltılı sesleri arasında yatağından adeta hırçınca vadi boyu akıyordu. Güneşin ışınlarının vurmasıyla da dalgalı pırıltılı gümüşü parlaklığa bürünen çayın manzarası bize bahar aylarını anımsatacak kadar güzel ve çekiciydi.
                Çarşamba Çayı'nın geçtiği boğazda ise ayrı bir bahar canlılığı var gibiydi. Ayrıca dik ve kayalık yamaçlar bu yağışların etkisi ile sanki renk değiştirerek bir canlılık ve parlaklık kazanmış gibiydi.
Kayaların aralarında, yarıklarında ise yosunlar ve bitki örtüleri yine ilkbahar günlerindeki canlılığa kavuşmuş gibiydi.
                Keyifli bir sonbahar yürüyüşünün, tatlı yorgunluğu içinde kerpiç yapılı köy evimize geldiğimizde ilk işimiz kuzinedeki kütüğü tutuşturmak oldu.
Köy yaşantısının olmazsa olmazı keyiflerinden olan, patates ve soğanın kuzineye atılması geleneğine bizde uyduk.
Bir süre sonra kuzine üstünde demlenmeye bıraktığımız çayla birlikte patatesli, soğanlı, köy yufkalı yer sofrasını kuzine önünde keyifle kurmuştuk.















Ankaralı Ali ERZİNCAN

Son Fotoğraflar

Tüm Fotoğraflar