Sağolasın Güzel Tana!
Köyde herkes, "Bu çocuk kaybolmamalı, okumalı" diyordu; ortaokul, tam da evimizin önüne yapılmıştı. Ama kimse nasıl okuyacağımı düşünmüyor; Anam, "Oğlum ben seni neyle, nasıl okutayım? Okutamam" diyordu. Bense nasıl okunacağını hiç bilmiyordum. Okuyamacağım için Dalamaz'a, Dedi'ye ya da Gözet'e eşek gütmeye gidip gelirken herhalde bir ay ağlamışımdır. Birisi anama "Münüre yazdırıver, bir şekilde okur" dese yüreğime biraz su serpilirdi...
Deli Memet lakaplı amcası anama "Münüvre, sen yazdır, Fatma'nın kitabıyla okusun, sonraki yıl Havva'ya verir." demiş. Kitap işi hallolunca anam, kayıt için fotoğraf çektirmek; gömlek, kravat, şapka ve çanta edinmek için Kozlu köyündeki tanamızı satmaya karar vermiş... Dünyalar benim oldu...
Bir perşembe günü ağamla dağların arasında, 10 - 15 hanesi olan 7 - 8 km uzaktaki Kozlu köyüne gittik. Yayılmaktan geç vakitte dönen tanayı, karanlıkta ağam boyun halkasından, ben kuyruğundan tutup, korka korka tüğülerek (koşarak) köye getirdik. Ertesi sabah erkenden, yürüyerek 12 kilometre uzaklıktaki ilçeye Bozkır'a götürdük. Anam tanayı 30 liraya sattı; şapka, fotoğraf, çanta derken hepsini harcadı.
Yıllar sonra hikayesini anlattığımda çocuklarım Tana'ya çok üzüldüler. Bende şöyle bir son uydurdum; sonra kendimi de öyle inandırdım: "Tana satın alan adamla giderken, dönüp bana baktı. Ben de ona 'Tana, sağol, sayende okuyabileceğim' diye baktım. O ne dediğimi anladı.
O da bana bakıp kafasını sallayarak 'Möööö! Senin okuman için gidiyorum, kıymetini bil, Möööö' dedi. Resimdekilerden düz kahverengi olana benziyordu ama daha zayıftı. Sağolasın güzel Tana...
Avukat - Mehmet Gün