Müslümanlar niye birlikte hareket edemiyor?
Dünya Müslümanlarının en önemli sorunlarının birinci sırasında dini, siyasi, güvenlik alanlarında birlikte hareket edememe gelmektedir.
Yazımda ağırlıklı olarak ülkemiz Müslümanları üzerinde durmaya çalışacağım; çünkü, bizdeki temel sorunlar diğer İslam ülkelerini de dolaylı olarak etkilemektedir.
Türkiye'yi sadece Türkiye'den ibaret sayarsak ülkemizi çok dar alana sıkıştırır, kendi içimizde didişir dururuz, bugün olduğu gibi.
Ülkemizde yaşayan Müslümanların temel sorunları; toplumsal, dini, kültürel ve siyasal boyutlarda çeşitlilik göstermektedir.
Müslümanların birliğini olumsuz etkileyen sorunlar çok farklılık gösterse de, genel olarak öne çıkan bazı temel meseleler şunlardır:
1-Dinin siyasi amaçlar için kullanılması:
Dinin siyasi amaçlar için kullanılması farklı siyasi anlayışa sahip kişilerin dine karşı soğumalarına ve dinden uzaklaşmasına yol açmaktadır.
Hatta dinin siyasetle iç içe geçmesi dine uzak insanları rahatsız ettiği gibi birçok Müslüman için de rahatsızlık verici olmaktadır.
Ayrıca, bu durum İslam karşıtı bireylerin İslam karşıtlığı propagandalarına da malzeme oluşturmakta ve çok örnekle karşılaşmaktayız.
Bu insanlar, iktidarın yaptığı yanlışları iktidar sahiplerinin inançları ile ilişkilendirerek direkt inancı hedef tahtalarına koymaktadırlar ki, bu da apayrı değerlendirilmesi gereken çok önemli bir sorun!
Kendilerince haklı veya haksız bazı kesimler, dini değerlerin siyasal çıkarlar için kullanılmasının dini yozlaştırdığını düşünseler de hiçbir şekilde İslam dini yozlaşmaz ve yozlaştırılamaz, bunun hiç mümkünü yoktur.
Elbette ki, hangi konumda olursa olsun kendisini Müslüman hele hele dindar tanımlayan her birey inancına halel getirmemek için azami hassasiyet göstermek zorundadırlar, ya değilse bunun hesabının altından kalkamazlar!
Ayrıca, bu durum, samimi dindarlarla siyasi dini söylemi benimseyenler arasında ayrışmalara hatta çatışmalara neden olmakta, dolayısıyla Müslümanların birlikte hareket etme iradelerine de oldukça zarar vermektedir.
2. Dini eğitim ve bilgi kirliliği;
İnternetin ve diğer medya platformlarının hayatımıza girmesi ile birlikte dini bilgiye ulaşmak kolaylaştı ama doğru bilgiye ulaşmak o kadar da zorlaştı, ehil olmayan kişiler, hatta ilahiyatçılar fetvalarla insanların kafasını öyle karıştırıyorlar ki, imandan edecek düzeyde!
Ehli sünnet temeli ilmihal bilgileri ile modern yaşam arasındaki uyumsuzluk varmış gibi gösteriyorlar; bu da genç kuşakta dini aidiyet sorunlarına yol açabiliyor.
Temel sorun, dinimizi güvenilir kişi ve kaynaklardan öğrenememe veya öğretememedir. Hiçbir şekilde hiçbir zamanda fıkhi bilgiler zamanın gerekleriyle çelişmez ve her zamana uygundur.
Ehli sünnete bağlı tüm hoca ve kişiler dinimizin öğretilmesinde aktif rol almalı, Müslümanların iman ve itikadına zarar veren adının önünde hangi unvan olursa olsun kişilerle her türlü platformda mücadele etmelidir.
3. Toplumda dindarlığa karşı ön yargılar:
Bazı çevreler diyeceğimde son zamanlarda dindarlığa karşı olumsuz yargılar o kadar çoğaldı ki, kendini dindar tanımlayan biri olarak zaman zaman bu durumun olumsuzluklarını yaşıyor, en azından öyle hissediyorum!
Bu yargılardan kendini korumak isteyen Müslümanlar özellikle de kadınlar modern yaşam tarzı ile dinî yaşam tarzı arasında çatışmalar yaşıyor ve abuk subuk giyim tarzları ile gülünç duruma düşüyorlar.
5. Farklı dini kurumların birbirlerine olan tahammülsüzlükleri:
Türkiye'de yaşayan Müslümanların kahir ekseriyeti sorulunca kendilerini Sünni tanımlamakla birlikte Alevi ve Caferiler gibi farklı gruplarda bulunmakta olup ben, daha çok kendilerini Sünni tanımlayan Müslümanların birlikte hareket edememelerinin nedenleri üzerinde durmaya çalışacağım.
Bu yazıyı yazmamın esas amacı da bu olup saygı sınırlarını aşmadan tepki ve sitemlerimi dile getireceğim.
Müslümanların birliği için en aktif rol alması gereken kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı bu rolünü yerine getirememektedir. Doğrusu, böyle bir rolü üslenebileceğine de inanmıyorum ve orayı geçtim.
Geriye, Müslümanların birliğini sağlamak için İslami oluşumlar kalıyor, onlarında kendi aralarında birlikte hareket etme iradelerinin olmadığını maalesef görüyoruz.
Ülkemiz ekseninde Müslümanların birliğini sağlamanın lokomotifi olması gereken İslami cemaat ve tarikatlar arasında genel olarak sağlıklı bir iletişim olduğu söylenemez, yok desek en doğru olan bu olur.
Dışarıdan bakıldığında hepsi "İslami yapılar, Müslüman kardeşler" ama cemaatler ve tarikatlar genelde kapalı yapılar olduklarından, diğer yapılarla doğrudan diyalog kurmak yerine arkadan konuşma, dedikodu ve karalama yöntemlerini tercih ediyorlar.
Hiçbiri birbirini beğenmiyor, birbirini kötülemek için havadan sudan gereçlerle birbirini suçluyor ve dışlıyorlar.
Kendi içlerinde bazı baş olma rekabetleri olsa da dışarıdan görüldüğü ve itham edildiği gibi kamu kadrolarına girmede, devletin kaynaklarından faydalanmada herhangi bir rekabetleri de yoktur.
En büyük sorun birbirlerine oldukça mesafeli olmalarıdır.
Şunu da belirteyim; İslami Cemaat ve tarikatlar fıkhi ve itikadi yorumlarda ayrışmıyorlar; genelde Nakşi tarikatına bağlı olup aralarında usul ve şeyh farkı vardır.
Şunu bütün içtenliğimde ve inanarak söylüyorum;
İslami cemaat ve tarikatlar arasında gerçek anlamda istişare, saygı ve dayanışma kültürü yerleşmiş olsa; her yapı kendini "hak yol" diğerlerini " ehli sünnetten ayrılmış" olarak görmese inanın, Müslümanların birliğinin lokomotifi olabilirler.
Müslümanlar kardeş değil mi?
Bütün Müslümanlar hiç tereddütsüz kardeştir diyecek, doğrusu da budur. Tabii olarak İslam kardeşlerin beraberliğini, kaynaşmasını, yardımlaşmasını emreder.
Yukarıda Müslümanların neden birlik olamadıkları ile ilgili maddeler halinde kısmi bir değerlendirme yaptım ama çok çok nedenler var, oda ayrı bir konu.
Ümmetin birlikte olamamasında ister birey isterse kurum herkes Allah(cc) katında sorumlu olup, herkes hesabını verecektir.
Hepimiz kendimizi "Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat" olarak tanımlıyorsak, hem "Ehli Sünnet" hem de "Ehli Cemaat" olmak zorundayız.
Ali Dutal