Yayla Göçü


Bahar gelir erir Torosların karı; sarı çiçek, nevruz açar kar eteklerinde. Bir rüzgar eser ılgıt, ılgıt; sular akar vadilerden şırıl, şırıl, obalar hasret kalmıştır misafirlerine aylardır. Sarı inek bakar yaylaya doğru, gök keçi bir başka meler bu gün, gayri davarlara dar gelir köy, nisan yerini bırakırken mayısa. Aşiret bir başka telaş, bir başka heyecandadır. Kapılar kurulur, hurçlar hazırlanır. Erzaklar tedarik edilir, gazyağı, kandil, kibrit, tuz, kavut, pekmez, tencere, kap, kacak; doldurulur heybelere, torbalara, göç vakti gelmiştir. Durmak yoktur gayri ahaliye o gün.
              Şafak vakti sökün eder göç; bütün köylü el birlik etmişçesine sıra sıra uzar gider yüklü merkepler. Yetmiyor ki bir kısım yükü sırtına almıştır analar. Yol uzar, yolcular yürür ulu bir kervan olur. Davarlar bir başka sürü, sığırlar bir başka, yola çıkılır, karlı dağlar aşılır, dere tepe geçilir, her bir çeşmeden soğuk sular içilir, Bir türkü tutturur kervancı başı karşı bayırdan, eşlik eder yolcular bunca dertler arasında.
"Şu karşı yayla da göç katar katar.
Bir güzelin sevdası serimde tüter.
 Bu ayrılık ölümden beter.
Geçti dost kervanı eylemen beni." (1)

Yanık türkülerin sedası dağlarda yankılanırken varılır obaya. Bir başka devran olur.
              Yayla ıssızdır, oba yorgun, koca bir kışın yalnızlığı çekerek taşımıştır olanca karı, soğu. Yine de hoş karşılar misafirlerini oba. Bazen kış yolunu şaşırır geri gelir, kar yağar hayvanların üstüne. Yağmur yağar sel olur; rüzgar eser kar boran olur. Taş yapılı, sıvasız, içinde ateş yanan, küçük yayla evleri ulu dağ başında gariplere üç ay yuva olur. Önce gelinler gelir; evler tamir olur, ufak tefek yıkıklar yapılır. Ağıllar, avlular yapılır kümeler kurulur, Karamuk çalısı, geven, sütleğen, çöğür bir başka yakacak olur. Sarı ineğin keyfi yerine gelir, goğur düvenin yine bir başka, danalara, buzağılara kucak açar düzlükler, koyaklar. Davarlar çobana emanettir, oğlak kuzu gütmesi çocuklara ayrı şevk olur. Çoktan alışmıştır gayri oba; yeni dostlarına cömerttir bolca süt verir; ahali doyar süte, yoğurda. Issız gecelerin davetsiz misafiri vardır; tepelerden kurt sesleri, çan seslerine, kaval seslerine karışır, kuşaktan kuşağa devreden bir destan olur Geyik Dağları'nda.
              Her dağın eteğinden akan sular derlenir, derelerden ırmaklardan geçer Göksu olur, denize dolar ulu bir umman olur. Çiğdem, gözenektir yaylanın meyvesi, mor mantarlar onun gözdesi. Ne hoştur karlı pekmez yemesi, kim yerse yoka ekmek ile kaymağı sanki dünyaya sultan olur.
              Sağılır sütler dolar haranılara, kazanlara. En yakın komşu değişiktir, haftalık bir o tarafa bir bu tarafa, akar akar bolluk olur bereket olur. Oba sakinleri ebelerdir. Sıkıntıyı, çileyi onlar çeker; torunlar eşlik eder onlara. Köyden gelinler ısmarlanır yayık için, Gelinler gelir köyden yanlarında erzakları çıkınları. Çıkınlarda kiraz, kavun elma, marul, yeşil soğanları. Dağanlar çatılır, tuluklar kurulur, bişekler vurulur, yoğurtlar yayılır, dövülür terütaze ayran olur. Çökelek, peynir, keş olur. Yanlıklar dolar köye gider, yaz sıcağında bin derde derman olur. Sade yağ, karışırsa pekmeze ayrı bir şifa olur. Çıkınlar gider yayladan köye içinde batak batak yoğurt olur, süt olur.
             Oyunlar oynar ağlan çocukları obada, ara kesti, çelik çomak, enek, mocuk, asar dikil-ir - nişan alınır, cıngırdak kurulur, küçük yavrular için ayrı bir meydan olur. Def çalar genç kızlar kaşık sesi, davul sesine karışır. Türkü çağırır allı gelinler öbek öbek dillerinde ayrı bir ahenk.
"Sarı gelin suya gider,
 Eloğluna çalım eder,
Çalım etme sarı gelin
Yaşım küçük aklım gider." (2)
Koyaklarda söylenen türküler karşı ta uzaklardan duyulur, bir başka bayram olur.
             Yayla bir aşktır. Hasretliktir gurbet içinde başka bir gurbettir. Ana köyde, baba yaban elde. Ebe, çocuk yaylada. Asker oğlanlar obadan uğurlanır. Hasret türküleri söylenir arkalarından.
"Asker yolu beklerim.
Günümü güne eklerim
Sen git yârim askere de
 Ben sılayı beklerim,"(3)
 Her gidenin ardından gözyaşı dökülür, ayrı ayrı yakımlar yakılır. Oba köye, köy şehre, şehir başka memleketlere göç verir yıllarca. Her bir göç canı canandan ayırır. Her ayrılış yeni bir hicran olur. Ayrılık türküleri dilden dile söylenir durur. Yöre halkının yıllarca kaderi olmuştur gurbet
              Gün döner davar kalır ılkıya, süt sağımı bir öğün olur. Bir "hayda haaaa!!!…" çeker ki, çoban bunu karşı tepeden duyan; oğlak kuzu irkilir birden, koşar obaya; dağ,taş aşar; ılkıya vasıl olur. Kuzu sesi, koyun sesine, oğlak ses,i keçi sesine karışır; toz duman olur. Koyun, kuzuya; keçi, yavrusuna kavuşur, yaratılmışlara ferman olur.
             Kısırlardan başlanır kırkılmaya, sonra koyunlar, sonra keçiler. Yünler yıkanır, çırpılır. İp, urgan, keçe, kepenek, kilim, heybe olur, Kıl çuval, kıl çadır dokunur. Çorap örülür, kazak örülür, genç kızlara çeyiz olur.
              Kavurucu sıcaklar artar, ot azalır, toprak çoraklaşır. Davar, sığır huysuzlaşır, oba ıssızlaşır. Diken işlenir, çakşır işlenir, ot olur, saman olur. Yayla: " Hadi gidin gayri, bende kaldığınız yeter." der misafirlerine. Başından kovar adeta hayvanları ve onların sahiplerini. Köyde ot biçilmiş ekine başlanmıştır. Yer açılmıştır yayladan geleceklere.
             Köyden alaca karanlık da yola çıkan yolcular kuşluk vakti gelirler obaya. Eşyalar derlenir, hurçlar hazırlanır. Yayladan köye göç hazırlığı yapılır. Oba ile vedalaşma vakti gelmiştir artık. Sütler kestirilir (kesik), pişiler, kömbeler yapılır. Önceden örülen hediyelik çoraplar, keseler ala heybelerde yerini almıştır. Bir hüzün çöker obaya. Yolculuk başlar öğleden sonra, sıra sıra yükler yola revan olur. Hayvan sürüleri ile dolar taşar yayla yolları. Dağlar tepeler dereler aşılır, köye yaklaşılır. Çocuklar hediye almak için yola koşar, gelenleri sevinç gözyaşlarıyla karşılar. Can canana kavuşur. Hasretlik biter, bu coşkuya melekler hayran olur.
              Arpa, buğday derlenir harman olur. Bolluk berekettir güz ayları düğün-dernek kurulur. Davul sesi, zurna sesine; kaşık sesi, silah sesine karışır. Aşıklar maşukuna kurban olur. Uzun kış gecelerini gelecek baharın hülyaları süsler, yaz hatıraları hayal olur, düş olur. Yayla şairin dilinde coşkun akan bir şiir, ozanın telin de bir kırık mızrap olur.
Mustafa Arifoğlu
Karabayır Köyü/Bozkır
Aralık /2006
Kaynakça:
1- Söz: Pir Sultan Abdal (Haydar) Sivas-Banaz 1480-1550 Erzincan/Tercan Türküsü Kaynak Kişi: Hıdır Ersoy, Derleyen: Muazzez Turing, Notaya alan Muzaffer Sarısözen
2- Aksaray Türküsü, Kaynak kişi: Aşık Mehmet Akça. Derleyen: Muzaffer Sarısözen
3- Yozgat Türküsü, Kaynak Kişi Nedim Akdağ, Derleyen; Nida Tüfekçi

Kelimeler:
Ağıl: Küçükbaş hayvan barınağı
Ala:  Renkli
Asar: Hisar
Aşiret: Büyük aile, oymak
     Batak: Küçük çömlek
     Bişek:  Yoğurt yaymada kullanılan uzun saplı ahşap gereç
   Cıngırdak: Tahterevalli
Çakşır: Yabani şifalı bir
Çan: Hayvanlara takılan bir çeşit zil
Çıkın: İçine erzak konulan küçük bez bohça
Çöğür: Dikenli çalı
     Dağan: Yayık kurmakta kullanılan sırık
Davar: Keçi koyun karışımı sürü
Devran: Yeryüzü
Enek: Çocuk oyun
Geyik Dağı: Orta Toroslarda bir sıradağ adı
     Goğur:  Kahverengi-sarımtırak renk
Gözenek: Yumrusu yenen bir çiğdem çeşidi. Safran
     Haranı:  Küçük kazan
Hayda haaa…..:  Çoban nidası
Hurç:   Eşya yükü
     Ilkı: davar yatağı
     Kavut: Saçta kavrulmuş tahıl unu
     Keçe: Yünden mamul sergi
     Kepenek: Çoban giysisi
Kervan:  Sıra sıra giden yüklü hayvanlar
Kese: İçine, para konulan, kumaştan ya da örgüden yapılmış, küçük torba.
Keş-çökelek: Ayranın kaynatılmasından yapılan yağsız peynir
     Koyak: Küçük vadi
Kömbe: Külde pişmiş ekmek
Maşuk: Aşık olunan
     Mocuk: Taşla oynan çocuk oyunu
Oba:  Yayla yerleşkesi
Revan olmak: Yola koyulmak
Serim: Başım
Tuluk: Büyükbaş hayvan derisinden mamul yoğurt yayma kabı
Umman: Okyanus
Vasıl olmak: Hedefe varmak
Yakım: Ağıt yakma, türkü yakma
Yannık: Küçükbaş hayvan derisinden mamul sıvı taşıma kabı
Yayık yaymak: Yoğurtan yağ alma işlemi

Mustafa Şen

Son Fotoğraflar

Tüm Fotoğraflar