Son iki yazım üzerine bir değerlendirme
Bundan önceki "Biat Kültürü - Sorgulama Kültürü" ve "Mutlak İtaat Mümkün mü" başlıklı yazılarımın içeriği ile ilgili tasavvuf ehli, çok kıymet verdiğim bir büyüğüm (H.Y.) "mutlak itaat" kavramının tasavvuf anlayışına uygunluğu, sadece lügatteki karşılığı ile değil, ıstılahını da dikkate almam yönünde samimi, içten ve çok faydalı ikazlarda bulunmuştur.
Kendisine bu faydalı katkısından dolayı teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
Yazılarımın içeriğindeki bazı açıklamalarım tasavvuf ehli kişiler tarafından maksadını aşmış olarak değerlendirilse de; Yüce Rabb'im biliyor ki, kesinlikle maksadım samimi olup İslam'ın her yönüyle yaşanması için Müslüman sorumluluğu mucibince katkı sağlamaya çalışmaktır.
Elbette ki, Nisa Suresi 59. Ayette Rabb'imiz "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin, sizden olan emir sahibine de itaat edin…." buyurmakta olup bir Müslümanın bu itaate mutlak inanması farzdır.
Önceki yazılarımda "mutlak itaat" ile ilgili hususlar yanlış algılamaya sebep olsa da esas vurgulamak istediğim ve "mümkün değildir" dediğim, itaat edilmesi gereken emirler değil, emirlerin yerine getirilmesi ile ilgilidir.
Rabb'imizin yukarıda Ayeti Kerime yer alan "itaat" emrine inanmamak insanı dinden çıkarır; ancak, bir Müslümanın bilerek veya bilmeyerek Allah(cc)'ın emirlerini yerine getirmemesi Müslümanı dinden çıkarmaz, günahkar yapar.
Yine de, bu konular üzerinde tasavvufi derinlik ve bilgiye sahip olmadığım için değerlendirmelerim tasavvufi derinlikten uzak olabilir, bunu da içtenlikle kabul ediyor, eleştirileri saygıyla karşılıyorum.
Bundan sonra tasavvufi derinliği de olan konulara yazılarımda yer vermemeye, yer verdiğim zaman avam(halk)ın anlayabileceği sınırlar içinde kalmaya dikkat etmeye çalışacağım.
Önce ki, yazılarımın devamı niteliğinde olduğu için bu yazımda "Şeriat – Tarikat" arasındaki ilişki üzerinde durup bu konular üzerinde ihtiyaç olmadıkça durmamaya gayret edeceğim.
İslam, bir inanç sisteminin yanında insanın hayatını tüm yönleriyle kuşatan bir yaşam biçimidir. Bu büyük sistemin ana yolunu ŞERİAT, kalbî ve manevi yönünü TARİKAT oluşturmaktadır.
Şeriat ilim, tarikat irfandır.
İrfanın sözcük karşılığı "anlama ve bilmek" olarak tanımlanırken, İslam düşüncesi içinde irfan kuru bir bilgi değil; kalp ve ruhla idrak edilen derin bir hikmet ve marifet anlamına gelmektedir.
İrfan, sadece dış dünyaya dair bilgiyi değil, insanın kendi ve Rabb'ini tanımasını, yani "Kim kendini tanırsa, Rabb'ini de tanır" hakikatini hedefler.
İrfan sahibi kişi; kalp gözüyle bakar, nefsiyle mücadele eder, Allah(cc)'ı sadece dille değil, kalple de zikreder, amelini riya için değil, ihlasla yapar.
Bu kişiler, Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye çizgisinde yürüyen, tasavvufi terbiyeden geçen, bir Mürşid-i Kâmilin manevi terbiyesinde hakikate yönelen insanlardır.
Bu kısa açıklamadan sonra Şeriat ve Tarikat üzerinde kısaca durarak mesajımı iletmeye çalışacağım.
Şeriat Nedir?
Şeriat, Allah(cc)'ın kulları için koyduğu kanunlar bütünüdür. Namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerden tutun da ticaret ahlakına, miras hukukuna kadar hayatın her alanını düzenler.
Şeriat olmadan Müslümanca bir hayat yaşanamaz. Şeriat, dinin zahiri yönü olup Müslümanlık sadece bir şekilden ibaret olmayıp batıni yönü de vardır. Batıni yönü tarikattır.
Tarikat Nedir?
Tarikat, şeriatın yörüngesinde hareket eden kalbin terbiye edilme sürecidir. Allah(cc)'a ulaşma yolunda nefsi terbiye etme, kalbi temizleme ve ahlakı güzelleştirmeyi hedefler.
Kişi farzları öğrenir ve uygular ama aynı zamanda niyetini, kalbini ve iç dünyasını da inşa etmeye gayret eder. Tarikat, sadece zikir meclisi değildir; adabdır, edeptir, teslimiyettir, irşattır.
Şeriat, tarikattan önce gelir. Eğer bir kimse farzları terk ederek tasavvuf yoluna girdiğini iddia ediyorsa, o kişi tarikat ehli değil, nefsinin esiridir. Şeriatın haram kıldığını tarikat helal kılamaz!
Şah-ı Nakşibend Hazretleri "Tarikatımız, Kur'an ve Sünnet üzerinedir." Buyurmaktadır.
Yani, tarikat yolu, Efendimiz(s.a.v)'in yoludur. Şeriat neyi emrediyorsa o yapılır, neyi yasaklıyorsa ondan uzak durulur.
Tarikat, Şeriat temeli üzerine bina edilir.
Mesela, namazı nasıl kıldığımız şeriatla ilgilidir. Ama o namazı huşu içinde ihlasla, kalp huzuruyla kılmak tarikatla ilgilidir.
Bir yandan emirleri yerine getirirken, diğer yandan kalbi gafletten kurtarmak için mücadele edilir.
İşte bu iç mücadeleye, tasavvufta "seyr-i sülûk" denir. Yani, bir Müslüman Şeriatla ibadet eder, tarikatla ibadeti derinleştirir.
İmam-ı Gazali Hazretleri buyurur ki; "Şeriat, ağaca benzer; tarikat onun meyvesidir, ağaçsız meyve olur mu?"
Elbette olmaz. Ama aynı şekilde meyvesiz ağaç da kuru bir odun gibidir. İşte denge buradadır. Kimi insanlar şekli korur ama ruhu unuturlar. Kimileri de şekli terk edip sadece ruhu ararlar. Oysa, Allah(cc) hem zahiri hem batını birden ister.
Sonuç Olarak
Şeriat ve tarikat iki ayrı yol değildir. Şeriatla disiplin kazanılır, tarikatla nefis terbiye edilir. Şeriatla Allah(cc)'ın emirleri anlaşılır, tarikatla o emirlere sevgiyle bağlanılır, her ikisi birlikte olursa, hakikate varılır.
Yüce Rabb'im hepimize şeriatın zahirini yaşamayı, tarikatın özünü tatmayı, hakikatin sırrına erenlerden olmayı nasip eylesin.