KUDÜS: KALBİMDE BİR HÜZÜN MEVSİMİ


Kudüs, İslam âleminin nazlı çiçeği. Arzım merkezi. Kardeşlerin imtihan olduğu coğrafya. Mahzun ve gönlü kırık diyar. Hepimizin bir borcu var oraya. Gönül borcu, kardeşlik borcu.

Tarihler 8 Mayıs cumartesiyi gösterirken sosyal medya platformlarında yapılan paylaşımlarda yürek yakan görüntüler vardı. Ortalığa saçılmış sahur yemekleri, elleri coplu ve sopalı polisler Mescid-i Aksa avlusunda sağa sola saldırıyorlardı. Müslümanlara zulüm ediyorlardı. Türk milleti bu olayı başta devlet idarecileri olmak üzere kınıyor ve Filistin halkına destek mesajları yağıyordu. Orayı yaşamış ve görmüş birisi olarak meseleyi biraz anlatayım.                                                   
2018 Nisan- Mayıs aylarında okul olarak yaptığımız Kudüs ziyaretine dair dünkü yaşanan olaylar üzerine birkaç not aktarmak istiyorum. İlk olarak tarihi şehir Kudüs doğu ve batı olarak Mescidi Aksa merkezli olarak ayrılıyor. İnsanlar Mescid-i Aksaya girerken sıkı bir denetime tabi tutuluyorlar. Bu bölgeye turistler ve mavi kimlikliler yani İsrail tarafından onay verilenler girebiliyor.65 yaş üzeri, engelliler hariç olmak üzere yeşil kimlikliler yani İsrail'in onay vermedikleri mescide giremiyorlar. Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze'den ibaret olan coğrafi bütünlüğü olmayan bir Filistin devleti var. Ama İsrail istediği zaman Mescide girişi kapatıyor. İsterse suyu, elektriği ve internet hatlarını kesiyor. İstediği zaman evlere baskın yaparak ve sokağa çıkma yasağı uygulayarak insanları bıktırmayı hedefliyor. Gazze'de denizden balık tutmayı bile engellemiş. Hatta "Dünyanın en büyük açık hava hapishanesi" olarak nitelendirilen bir şehir Gazze. Oradaki insanların ölümü yine İsrail'in işine gelmediği için ara sıra kapılar açılarak destek gönderiliyor. Çünkü İsrail'in kendisini Arap düşmanlığı üzerinden tanımladığını söyleyebiliriz. Tabi Filistin'de Yahudi karşıtlığı var. İki taraf tarihte kardeş çocukları olmasına rağmen barış isteyenler hep bir şekilde öldürülmüşler.

Bir yazının hacmini oldukça aşan bu konu ile ilgili birkaç mesele daha var. İsrail devleti zannedildiği gibi Arapların toprak satmasıyla değil 1918-1930 arasındaki İngiliz döneminde İngilizlerin verdiği topraklarla kuruldu. Müslümanların birliği bu sorunu çözebilme hususunda zayıf kalmaktadır. 1973 savaşında Suriye ve Mısır'ın Yom Kippur yani İsrail'in dini bayramında savaş açtığını görüyoruz. Yeniliyorlar ve İsrail topraklarını genişletiyor haliyle. Peki, bu sorunu nasıl çözeceğiz. Samimi gayret, mücadele ve akılla çözülür bu tip sorunlar. Diğer türlü İsrail 26 gün teravih namazına müsaade etmenin karşılığını bir gecede burnumuzdan getirerek alır. Mesele üç gün gündemde kalır sonra yine nisyana mahkûm. Samimi gayret olmadan Arapların çeyreği kadar İsrail'den aldıkları hezimetleri tarih kitapları yazıyor. O günün askerleri bugün İsrail'de üst düzey yöneticiler olarak karşımıza çıkıyor. Her Ramazanda benzeri vahşeti Müslümanlara yaşatıyorlar. Bir tarih öğretmeni olarak Milli Mücadele başarısız olsaydı neler olurdu sorusunun cevabını istiyorsanız Filistin'e bakın diyorum. Bir milleti ancak kendi kudreti, kabiliyeti ve imanı kurtaracaktır. Rabbim istikametinden ayırmasın. Selam ve dua ile….

Mustafa AK
Bozkır Anadolu İmam Hatip Lisesi Tarih Öğretmeni
mstfknyali@gmail.com

Son Fotoğraflar

Tüm Fotoğraflar