İhmalkâr Anne Babalar M. Emin Karabacak
İhmal kelimesi adından da anlaşılacağı üzere yapılması gereken bir işi yapmama ya da gösterilmesi gereken özenin gösterilmemesidir.
Dünya Sağlık örgütü'nün tanımına göre ise ihmal, çocuğa bakmakla yükümlü kimsenin, çocuğun gelişimi için gerekli ihtiyaçları karşılamaması veya bu ihtiyaçları dikkate almamasıdır. Bu ihtiyaçlar sağlık, eğitim, duygusal gelişim, beslenme, barınma ve güvenli yaşam şartlarıdır.
İhmalkâr tutum içinde olan anne babalar sanki çocuk evde yokmuş gibi davranırlar. Başka bir ifadeyle çocuk aileyi rahatsız etmediği sürece çocuğa bir müdahale de bulunulma ihtiyacı hissetmezler.
Bu çocuklar genelde anne babaların ayaklarına bir bağ olarak görüldüğü için çocuklara yeterince sevgi gösterisinde bulunulmaz. Gösterilen sevgi de gösterilen sevgi de genelde eksi uçtadır. Bunun sonucunda da bu çocuklar genelde fiziksel ve duygusal yalnızlık içindedirler. Bu çocuklar anne babasından yeterince sevgi görmediklerinden kendilerini dışlanmış hissederler. Bu da çocukların düşük benlik saygısı geliştirmelerine neden olacaktır.
Çocuğa gösterilen ilgi ve sevgi yapmacıktır. Çocuk anne babaya yaklaşmak istedikçe, anne baba da ona itici davranır. Böyle anne babalar, çocukları şımarmasın diye onları kalbinden sevdiklerini söylerler. Bu anne babalar, görevlerinin sadece çocuklarının karnını doyurmak olduğunu zannederler. Oysa bu çocuklar sevgi ister, ilgi ister, sıcak yuva ister.
Psikoloji kitaplarında bir deney vardır. Araştırmacılar, yavru maymunların bulunduğu kafese iki anne maymun postu koyarlar. Birinci maymunun tüyleri sivri; fakat yavru maymunlara süt verecek şekilde ayarlanır. Diğer maymun ise süt vermeyen; fakat tüyleri pamuk gibi yumuşak olarak ayarlanır.
Gözlem sonucunda yavru maymunların süt içtikleri fakat tüyleri batan maymun postuna sadece karınları doyurmak için yaklaştığı, geri kalan zamanlarını ise tüyleri pamuk gibi yumuşak olan maymun postunun yanında geçirdikleri görülür.
Bu Çocukların Özellikleri:
Sevgi yetersizliğinden dolayı kendilerini dışlanmış hissedeceklerinde duygu yoğunluğunu fazla yaşarlar.
Kendilerini kontrol etmede yetersiz olduklarından ani öfke patlamaları yaşayabilirler.
Aile ortamında olduğu gibi sosyal ortamlarda da dikkat çekmek için çevresine zarar verebilirler.
Aileden sağlıklı iletişim kurmayı öğrenemediklerinden sosyal ilişkilerinde zaman zaman saldırganlık davranışı gösterebilirler.
Kendilerine güvenleri olmadığından sorunluluk almaktan korkarlar.
Sosyal ilişkiler yetersiz olduğundan içi dönüktürler. Bunun içinde gelecekle ilgili bir planları yoktur. Anlık yaşamaya çalışırlar.
Sosyal ortamlarda istekleri gerçekleşmediği zaman zorbalığa başvurabilirler.
Çocuklarına karşı buzdolabı gibi olan bu anne babalar, çocuklarının olumlu davranışlarını da görmezlikten gelirler. Bu çocuklar çok iyi bir iş yapsalar da o senin görevindir derler. Çocukların hatalarını o kadar büyütürler ki; "Allah'ım, neydi günahım da bu çocuğu bana verdin!" diye söylenirler.
Anne babaların çocuklarına karşı ilgisiz ve umursamaz tavırları, onların ileriki hayatlarında diğer insanlarla sıkıntı yaşamalarına ve başkalarına sevgilerini aktarmada zorluk çekecektirler.
Sevgisiz büyüyen bu çocuklar, çevrelerine karşı soğuk davranacakları için arkadaş kurmada sıkıntı yaşayacaklardır. Bunlar, iletişim kurmak ister; ancak çocukluk döneminde anne babası tarafından reddedildiği için reddedilmekten korkarlar.
Hiçbir şeye ihtiyaçları olmadığı halde, misafirlikte iken komşu çocuğunun oyuncağını, okulda arkadaşının kalemini, silgisini… çalarlar.
Büyüdükleri zaman hırsızlık, kapkaççılık, dolandırıcılık v.s yaparak hem kendilerine gösterilmeyen sevginin intikamını alma hem de kendilerini ispatlama gayreti içine gireceklerdir.
Sonuç olarak çocuğu sevmek demek, onunla abartılı ilgilenmek, her dediğini yapmak ve onu sürekli kucaklayıp öpmek demek değildir. Çocuklara yerinde ve zamanında gösterilecek tatlı bir bakış, samimi bir gülüş ve içten bir sarılıştır sevmek. Sevmek demek; ona güven vermek, onu yüreklendirmek ve desteklemektir.