KAPİTALİZM VE KADIN
Oldum olası "GÜN" olarak tabir ettiğimiz dini günler hariç özel gün kutlamaları bana hep yavan samimiyetten uzak gelmiştir. İnsanların bil ittifak kabul ettiği üzere kapitalizm bu günleri sömürü aracı olarak kullanmaktadır.
Bu sebeple bu özel günlerin kahir ekseriyetini önemsememekle birlikte "8 Mart Dünya Ezilen Kadınlar Gününü" önemsiyorum. Çünkü, cahiliye döneminde olduğu gibi günümüz dünyasında da kadının durumu iyi olmadığı gibi daha da kötü!
Dünya Kadınlar Günü'nün tarihçesine bakınca kapitalizmin kadına yaptığı zulmü açık ve net olarak görmekteyiz. Dünyanın en vahşi devleti ABD'de haklarını aramak isteyen kadınlara yönelik çok büyük zulümler yapılmıştır.
Bunlardan biri 8 Mart 1908 yılında ABD'nin Chicago Eyaletinde 1000 kadın işçinin çalıştığı tekstil fabrikasını ateşe vermişler ve 120 kadın işçiyi cayır cayır yakmışlardır. 1921 yılında gerçekleşen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda 8 Mart günü, "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak kabul edilmiştir.
Son otuz yıl olmak üzere ülkemizde kadınının çalışma hayatına girişi belirgin düzeyde artmıştır. Bu artma, yalnızca sayılarının ve oranlarının artmasıyla kalmayıp Müslüman Türk geleneklerine uygun olmayan iş alanlarında da çeşitlenmiştir.
Yüzde 99'nun kendisini Müslüman olarak tanımladığı Türkiye Cumhuriyetinde kadının çalışma hayatına katılmasının aile ve sosyal yaşama yansımaları üzerinde durmaya çalışalım.
Her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının referansı İslam olmasa da insanlarının kahir ekseriyetinin kendisini Müslüman tanımladığı için değerlendirmelerimde İslam'ın kadına ilişkin hükümlerine de yer vereceğim.
Bugün, kendini dindar/muhafazakar olarak tanımlayan insanlarda bile kadının çalışmasının İslami sınırlara bakılmaksızın makul görüldüğüne şahit olmaktayız. Maalesef, kendilerini dindar tanımlayan ailelere bile tek maaşla geçinilemeyeceği mutlaka çift maaşlı olunması gerektiği algısı yerleştirilmiş durumdadır.
Erkek ve kadın arasında yaratılıştan gelen fiziksel ve duygusal yönden bazı farklı özellikler vardır. Bu özellikler kadının çalışma hayatında yaşayacağı sıkıntıları kaçınılmaz hale getirmektedir. Erkek, sadece işiyle meşgul olurken çalışan kadın ise işiyle, eşiyle, çocuklarla, evin diğer işleriyle meşgul olmak durumundadır. Ayrıca, kadının "analık" vasfı gereği ağır sorumluluğu da vardır.
Bu ağır sorumluluk yükünün altında ezilen kadınlar yorgunluk, çaresizlik, tükenmişlik gibi bir çok psiko-sosyal sorunlara maruz kalmaktadırlar. Bu durum aile içi çatışmalara, şiddete, boşanmalara hatta ölüm gibi vahim sonuçlara neden olmaktadır. Hepimiz, kendimizi nasıl tanımlarsak tanımlayalım kadının iş hayatına atılmasının kadın aleyhine bir çok sonuç doğurduğunu kabul etmeliyiz.
Kadının evinden ayrılıp iş hayatına atılmasını "Kadının Özgürleşmesi" olarak görmenin büyük yanlış olduğunu; iş hayatına atılan kadının bırakınız özgürleşmeyi bağımlı hale getirildiğini; çok büyük zorunluluk olmadıkça kadının ev kadını olarak hayatına devam etmesinin gerek aile huzuru gerekse çocukların bakımı ve eğitimi açısından önemli olduğunu düşünüyorum.
Kesinlikle, erkeklerin yapabileceği tüm işlerde erkeklerin çalışması hem sosyal hem de ekonomik hayata daha büyük katkı sağlayacak; ayrıca, kadını ağır sorumluluk yükün altından kurtaracaktır.
Ayrıca, kadının iş hayatına atılması Müslüman bir toplumda kabul görmeyen boşanmalara, evlilik dışı yaşama zemin hazırlamaktadır. Sosyo-ekonomik nedenlerden kaynaklı boşanmalar üniversite mezunu, çalışan karı kocalarda daha yüksek oranda görüldüğünü araştırmalar ortaya koymaktadır.
Dinimizde kadınların çalışmasını yasaklayan bir hüküm olmayıp İslami sınırlar içinde ihtiyaç olsun veya olmasın para kazanmak için de çalışılabilir.
Ancak, kadın zorunlu olmadıkça evin geçimini sağlamak için çalışmak zorunda değildir. Dinimiz evin geçimini erkeğe yüklemiş olup kadının vazifesi, çocuklarına annelik, kocasına da hanımlık yapmaktır. Bir Müslüman olarak mazeret üretilmesini doğru bulmuyorum.
Ayrıca, kadının iş hayatına yoğun ve aktif olarak katılımının gerek dini ve gerekse sosyo-ekonomik yönden bir çok olumsuz sonuçlara yol açtığına; kadının iş hayatında bulunmasından evde bulunmasının aile huzuruna ve ekonomiye daha büyük katkı yapacağına inanıyorum.
Sonuç olarak; cahiliye döneminde ayaklar altına alınan kadının kurtuluşunu nasıl İSLAM sağladıysa bugünün kadınının kurtuluşu da "İSLAM" dadır.
Bu sebeple bu özel günlerin kahir ekseriyetini önemsememekle birlikte "8 Mart Dünya Ezilen Kadınlar Gününü" önemsiyorum. Çünkü, cahiliye döneminde olduğu gibi günümüz dünyasında da kadının durumu iyi olmadığı gibi daha da kötü!
Dünya Kadınlar Günü'nün tarihçesine bakınca kapitalizmin kadına yaptığı zulmü açık ve net olarak görmekteyiz. Dünyanın en vahşi devleti ABD'de haklarını aramak isteyen kadınlara yönelik çok büyük zulümler yapılmıştır.
Bunlardan biri 8 Mart 1908 yılında ABD'nin Chicago Eyaletinde 1000 kadın işçinin çalıştığı tekstil fabrikasını ateşe vermişler ve 120 kadın işçiyi cayır cayır yakmışlardır. 1921 yılında gerçekleşen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda 8 Mart günü, "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak kabul edilmiştir.
Son otuz yıl olmak üzere ülkemizde kadınının çalışma hayatına girişi belirgin düzeyde artmıştır. Bu artma, yalnızca sayılarının ve oranlarının artmasıyla kalmayıp Müslüman Türk geleneklerine uygun olmayan iş alanlarında da çeşitlenmiştir.
Yüzde 99'nun kendisini Müslüman olarak tanımladığı Türkiye Cumhuriyetinde kadının çalışma hayatına katılmasının aile ve sosyal yaşama yansımaları üzerinde durmaya çalışalım.
Her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının referansı İslam olmasa da insanlarının kahir ekseriyetinin kendisini Müslüman tanımladığı için değerlendirmelerimde İslam'ın kadına ilişkin hükümlerine de yer vereceğim.
Bugün, kendini dindar/muhafazakar olarak tanımlayan insanlarda bile kadının çalışmasının İslami sınırlara bakılmaksızın makul görüldüğüne şahit olmaktayız. Maalesef, kendilerini dindar tanımlayan ailelere bile tek maaşla geçinilemeyeceği mutlaka çift maaşlı olunması gerektiği algısı yerleştirilmiş durumdadır.
Erkek ve kadın arasında yaratılıştan gelen fiziksel ve duygusal yönden bazı farklı özellikler vardır. Bu özellikler kadının çalışma hayatında yaşayacağı sıkıntıları kaçınılmaz hale getirmektedir. Erkek, sadece işiyle meşgul olurken çalışan kadın ise işiyle, eşiyle, çocuklarla, evin diğer işleriyle meşgul olmak durumundadır. Ayrıca, kadının "analık" vasfı gereği ağır sorumluluğu da vardır.
Bu ağır sorumluluk yükünün altında ezilen kadınlar yorgunluk, çaresizlik, tükenmişlik gibi bir çok psiko-sosyal sorunlara maruz kalmaktadırlar. Bu durum aile içi çatışmalara, şiddete, boşanmalara hatta ölüm gibi vahim sonuçlara neden olmaktadır. Hepimiz, kendimizi nasıl tanımlarsak tanımlayalım kadının iş hayatına atılmasının kadın aleyhine bir çok sonuç doğurduğunu kabul etmeliyiz.
Kadının evinden ayrılıp iş hayatına atılmasını "Kadının Özgürleşmesi" olarak görmenin büyük yanlış olduğunu; iş hayatına atılan kadının bırakınız özgürleşmeyi bağımlı hale getirildiğini; çok büyük zorunluluk olmadıkça kadının ev kadını olarak hayatına devam etmesinin gerek aile huzuru gerekse çocukların bakımı ve eğitimi açısından önemli olduğunu düşünüyorum.
Kesinlikle, erkeklerin yapabileceği tüm işlerde erkeklerin çalışması hem sosyal hem de ekonomik hayata daha büyük katkı sağlayacak; ayrıca, kadını ağır sorumluluk yükün altından kurtaracaktır.
Ayrıca, kadının iş hayatına atılması Müslüman bir toplumda kabul görmeyen boşanmalara, evlilik dışı yaşama zemin hazırlamaktadır. Sosyo-ekonomik nedenlerden kaynaklı boşanmalar üniversite mezunu, çalışan karı kocalarda daha yüksek oranda görüldüğünü araştırmalar ortaya koymaktadır.
Dinimizde kadınların çalışmasını yasaklayan bir hüküm olmayıp İslami sınırlar içinde ihtiyaç olsun veya olmasın para kazanmak için de çalışılabilir.
Ancak, kadın zorunlu olmadıkça evin geçimini sağlamak için çalışmak zorunda değildir. Dinimiz evin geçimini erkeğe yüklemiş olup kadının vazifesi, çocuklarına annelik, kocasına da hanımlık yapmaktır. Bir Müslüman olarak mazeret üretilmesini doğru bulmuyorum.
Ayrıca, kadının iş hayatına yoğun ve aktif olarak katılımının gerek dini ve gerekse sosyo-ekonomik yönden bir çok olumsuz sonuçlara yol açtığına; kadının iş hayatında bulunmasından evde bulunmasının aile huzuruna ve ekonomiye daha büyük katkı yapacağına inanıyorum.
Sonuç olarak; cahiliye döneminde ayaklar altına alınan kadının kurtuluşunu nasıl İSLAM sağladıysa bugünün kadınının kurtuluşu da "İSLAM" dadır.