GIYBET NEDİR BİLİR MİSİNİZ?
Peygamberimiz "gıybet nedir bilir misiniz" diye sordu. "Gıybet kardeşini onun hoşlanmadığı bir sıfatla vasıflandırmaktır" dedi. "Ya kardeşimde bu sıfat varsa" dediler. "O sıfat onda varsa gıybet etmiş olursun, yoksa iftira atmış olursun" dedi. Kısaca yazdığım bu hadisi hemen hemen hepimiz biliriz. Sadece bu hadis değil Kur'an-ı Kerim'de defalarca gıybet ve iftira konularında uyarılmamıza rağmen hiç dikkat etmeyiz. Konuyla ilgili kutsal kitabımızdaki ayetleri merak edenler açıp okusunlar.
Küçük yerlerin kaderi midir gıybet dedikodu yoksa cahilliğin sonucu mu bilmiyorum, ama Bozkır'ımızın meşhur bir sözü gelir aklıma, "aşağı mahallede bir yalan uydurdum, yukarı mahalleye geldim kendim inandım" Bozkır'ımızın içinde bulunduğu duruma bundan daha iyi bir açıklama yapılamazdı herhalde… Duyduğun bir şeyin duyduğun yerde kalması gibi bir şey asla söz konusu olmaz Bozkır'da… Çünkü herkesin klasik bir cümlesi vardır "benden duymuş olma, ben lafı sözü sevmem, duyduğumu söylüyorum aman bizden dağılmasın neme lazım aman…" Ve bu cümlenin sonunda sanki anlattığı olayın içindeymiş gibi, oradaymış gibi, kesinmiş gibi, gözleriyle görmüş gibi iki üç cümlede eklemeler yaparak anlatırlar. Duyan kişide tabi ki aynısını yapacak ve benden duymuş olma diye başlayan cümle duyduğuna eklemeler yapılarak anlatılacak ki kartopu yuvarlanmaya başlamış oluyor artık. Öyle bir hal alıyor ki olayı birebir yaşayan muhataplar bile milletin konuştuklarını duyunca şok oluyor. Söze "Günahı yerinde dursun, günahı şöyle dursun" gibi cümlelerle başlamanız dedikodunun ne günah boyutunu kaldırır ne de Allah'ı bu cümlelerle kandırabilirsiniz. Açın Kur'an'ı ilgili ayetleri okuyun yeterli…
Hafta sonu çok değerli bir dostumu, abimi kaybettim. Her ölüm zamansızdır bize göre ama ani ölümleri, hele de sevdiğin insanlara yakıştıramıyorsun. Alışmak, ilk şoku atlatmak zaman alıyor. Morg kapısında beklerken orada ne konuşuldu, ne olupbitti tam da hatırlayamıyorum. Zamanın durduğu, her şeyin anlamsızlaştığı anlardı sanırım. Neler olup bittiğini anlamaya çalışmış, son vazifemiz için gerekenleri yapıyorduk. Üç beş saat hastanede kaldıktan sonra çarşıya indim, ölümüne inanamayanlar, sevenleri falan gelip gidiyordu ve ölüm sebebini soruyorlardı, kalp krizi dediğimde yüzüme bakıyorlardı. Sonradan öğrendim, meğer birçok dedikodu birçok iftira üretilmiş. Aklımın almadığı bunca müslümanın yaşadığı bir yerde ve günlerce peygamber sevgisinden, örnek alınmasından vs den bahsedilen bir yerde, nasıl oluyor da anında bunca dedikodu bunca iftira üretilebiliyor. Nasıl oluyor da mübarek Ramazanda bile insanlar emin olmadıkları, gözleriyle görmedikleri hatta hiçbir bilgilerinin bile olmadığı bir konuda bu kadar ahkam kesip kesin yargılara varabiliyorlar. Daha rahmetlinin teni toprağa değmeden fısır fısır olmadık şeyler üretebiliyorlar. Keşke bu üretkenliğimizi dedikoduda değil de ilimde bilimde sanatta yapabilseydik, emin olun dünya şampiyonu falan olurduk…
Bir de abimin namaz kıldığını öğrenince şaşırıp adam namaz kılıyormuş diye afallayanlara sözüm var. Kardeşim uzun saçlı top sakallı bir adam namaz kılamaz mı? İlla senin gibi herkese göstermesi ispatlaması mı gerekiyordu. Sen şekille uğraşırken o fidan dikiyordu, çocukları sevindiriyor, kedi köpekleri besliyor, gıybet etmiyor, fesatlık düşünmüyordu. Sen insanları fişleyip kim camide kim değil, kim cumada kim değil diye fişlerken, sen insanlara kılık kıyafetine göre değer verirken, sen ibadet konusunda bile şirke batıp iftiralarla dedikodularla gıybetlerle vaktini harcarken o evinde namazını kılıyordu. Belki şimdi biraz akıl edersiniz, belki azıcık ders çıkartırsınız, belki birkaç saniyede olsa kendinizi bir sorguya çekersiniz.
Not; Bozkır bir değerini, bense abimi kadim dostumu kaybettim. Necdet Tuncer abimin ani vefatı sebebiyle yanımızda olan, taziyede bulunan, bizzat cenazesine katılan herkese çok teşekkür ederiz.
Allah kalanlara ömür, gidenlere rahmet etsin…
Filiz Kılınçel