O gün Sakarya sizdiniz
15 Temmuz'un 5'inci yılında 251 yazar, gazeteci, edebiyatçı ve şehit yakınları tarafından 251 şehidimize mektup yazıldı. Mektuplar daha sonra Okur Kitap tarafından "251 Mektup" ismiyle kitaplaştırıldı. Koordinesini 15 Temmuz Derneği'nin, editörlüğünü Gazeteci Yazar Gülcan Tezcan'ın yaptığı bu anlamlı kitapta, benim de şehit Fevzi Başaran'a ithaf ettiğim bir mektubum var. Bana bu imkânı tanıyan sevgili Gülcan Tezcan'a çok teşekkür ediyorum.
Gözyaşı eşliğinde yazdığım mektubu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ahmet Dur
O gün Sakarya sizdiniz
Şehitlerin arkadaşından şehitlere mektup…
Bir şehide mektup yazma fikri bile vücudumun her hücresini titretmeye yetiyor. Yaşananlar adeta bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor. Kirpiklerime süzülen yaşlarla ve boğazımdaki düğümle başlıyorum yazmaya.
Şehitlere borçluyduk ve onlara duygularımı anlatan bir mektup yazmayı çok arzulasam da bu benim için pek kolay değildi. Bu vatan uğruna şehit olanlarla birlikte büyümüştüm, gezmiştim, kol kola çalışmıştım, ekmeği paylaşmıştım, dostluk kurmuştum, dertleşmiştim…
İlkokuldan sıra arkadaşım Ali, lise arkadaşım Recai, aynı gazetede birlikte çalıştığımız Cevdet, omuz omuza fotoğraf çektiğimiz meslektaşım Mustafa Cambaz, uzak diyarlara birlikte yol aldığımız Faruk abi, değerli büyüğüm Erol Olçok ve sevgili oğlu Abdullah Tayyip…
Artık her biriniz şehitlik mertebesindesiniz ve bizlere bu cennet vatanı hediye ettiniz. Sizlere ne kadar teşekkür etsem azdır.
Sizlerin Ankara Gölbaşı'nda, İstanbul Boğaz Köprüsü'nde, Vatan Caddesi'nde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde, Çengelköy'de, Kısıklı'da ecdadımızın Çanakkale'de gösterdiği kahramanlığın aynısını göstermenizi gözümüz yaşlı ve gıptayla izledik. Her biriniz Hz. Hamza, Hz. Sümeyye'ydi, Çanakkale'den düşmanı kovan Seyit Onbaşı'ydı.
Ey aziz şehidim!
15 Temmuz 2016, bu topraklarda sadece bir tarih değil, tarihin tekrar tekerrür ettiği bir yerdir. Milletin devletine sahip çıktığı tarihtir. Destanlaştığı, kahramanlaştığı, okyanus olup coştuğu, tufan olup estiği, miğfer-kale olup geçit vermediği tarihtir. Yeni bir Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı kazandığı tarihtir. Şanlı tarihini bir kez daha yazdığı gündür. Yüce milletin; Selçuklu ve Osmanlı ruhunun hâlâ kalplerde, yüreklerde capcanlı durduğunu bütün dünyaya haykırdığı gündür. Ve yine Nene Hatun, Kara Fatma, Gördesli Makbule, Halime Hatun, Nezahat Onbaşını aratmayacak kahramanlıktaki kadınlarımızın ortaya çıktığı tarihtir.
Mete Han, Kılıç Arslan, Battalgazi, Şahin Bey, Ulubatlı Hasan, Seyit Onbaşı gibi binlerce kahramanın yeniden vücut bulduğu tarihtir.
Ve Türk Milleti 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos ve 29 Ekim'de olduğu gibi 15 Temmuz'u da şanlı tarihine kanıyla kazımıştır.
Ey aziz şehidim değerli kahramanım;
Şehit olmak için şehitçe yaşamak gerekir. Sizler şehitçe yaşadınız ve öyle de hayata gözlerinizi yumdunuz. Çünkü imanınız sağlamdı, korkusuzdunuz. Başkaları için ölümü göze alan, insanlığın derdiyle dertlenen, candan önce canan demeyi bilenlerdendiniz. Dini vatandan, vatanı imandan ayırmadınız. Bizlere bir insanın yüreğini ortaya koyduğu davası uğruna nasıl can verileceğini öğrettiniz. Sizlere ne kadar teşekkür etsem azdır.
Ah aziz şehidim;
Bizleri kahreden, darbe kalkışmasının tarihte eşi benzeri görülmemiş bir ihanet olmasıydı; gerçek bir düşmanla değil riyakârlıkla sızdığı ordumuzla savaşmak zorunda kalınmasıydı; anlı şanlı ordumuzun, canımız Mehmetçiğimizin, Peygamber ocağımızın ihanet şebekelerince kullanılmasıydı; binlerce insanın kendi ordusuna karşı meydanlarda nöbet tutmasıydı ve en önemlisi kurtuluş savaşında yedi düvelin bile el uzatamadığı yüce meclisimizin bombalanmasıydı. Bu durum karşısında kimin yüreği daralmaz, kimin kalbi acımaz?
Sizler meydanlarda kahramanca mücadele ederken, hainler üzerinize kurşun sıkarken, sizlerin yaşadığı o anlara şahit olmak çok acıydı. Oysaki siz tam o anın içinde yaşıyordunuz, bir bir şahadet şerbeti içiyordunuz. Telefonlarınız acı acı çalıyordu, hiç biriniz bakamadı. Başkaları açtı telefonlarınızı ve sevdiklerinize şehit haberinizi verdi. Peş peşe "Vatan sağ olsun" nidaları yükseldi semaya. Bazılarınız ise canlı yayında şehit oldunuz. O anlar hiç unutulmuyor, hafızalarımızdan çıkmıyor. Sonra ülkemizin her köşesinden sâlâlar yükseldi göğe. Sâlâlarla birlikte 241 Cennet Kuşu yükseldi gökyüzüne. Şehidim, şehidem hakkınızı helâl edin. Size ne kadar teşekkür etsek azdır.
Ey aziz şehidim;
Sanki gecenin en karanlık anından fecire geçtik. Çocuklar genç oldu, gençler olgunlaştı, olgunlar bilgeleşti. O günden sonra meydanlarda günlerce nöbetler başladı. O nöbetlerde, 7 den 77'ye herkes ve her kesimden insan sizin emanetinizi korumak için ordaydı. Dedeler, nineler, çocuklar, ellerinde bayrak günlerce meydanlarda sabahladılar. Bu sefer vatanımızı vermeyeceğiz diye haykırdılar. Bu haykırış, Çanakkale ruhunun, Kurtuluş Savaşı'nın haykırışıydı.
Sizin de çok iyi bildiğiniz ve her fırsatta söylediğimiz meşhur bir sözümüz vardı: "Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır." Bazıları bu sözün öylesine söylendiğini düşünüyorlardı. Oysaki sizler tankların önüne yatığınızda, canınızı feda ettiğinizde hiç de öyle olmadığını anladılar. Sizler ve aziz millet; vatanın taşına toprağına, tankın paletine, tüfeğin namlusuna, uçağın kanadına ve bu toplumun hafızasına "söz konusu vatansa, gerisi teferruat" yazdınız. Sizlere ne kadar teşekkür etsek azdır.
Ey aziz şehidim;
Bu millet sizi hiç unutmadı ve unutmayacak. Caddelere, sokaklara, duraklara, parklara, salonlara isminizi verdi. Parklarda, duraklarda, sokak ve cadde levhalarında, kütüphanelerde, okullarda…Sizinle ne kadar gurur duysak azdır. Ardınızdan şiirler yazıldı, besteler yapıldı, türküler yakıldı.
Ey aziz şehidim!
Size kırmızı beyaz okyanusu anlatayım müsaadenizle…
O geceden sonra millet iki aya yakın meydanlarda sabahladı. Sonunda ise büyük bir mitingle taçlandırdı. Ağustos "Demokrasi ve Şehitler Mitingi" gelmiş geçmiş en kalabalık miting olarak tarihe geçti. O ana şahitlik eden milyonlar arasında olan, KKTC Başbakanı Hüseyin Özgürgün'ün hiç unutulmayacak olan şu cümlesi her şeyi anlatmaya yetiyor:
"Ben o gün kırmızı beyaz bir okyanus gördüm."
Gerçekten öyleydi. Ben de o okyanusa katılmak için akan onlarca coşkun nehre, denize şahitlik ettim. Sokaklarda, caddelerde akan nehirlerin kare kare fotoğraflarını çektim.
Birçok kez "Aman Allah'ım!" dedim. İnsanlardaki duygu, ruh, coşku tarifsizdi. Yaşlısı, genci, çocuğu, bebeği, solcusu, sağcısı, hastası, engellisi, hepsi ellerinde bayrak yollardaydı.
Aksaray; Muratpaşa Camii'nden, Beyazıt; üniversiteden itibaren, Zeytinburnu; Kazlıçeşme'den itibaren doluydu. Yenikapı açıklarında gemiler, tekneler insan doluydu. Hatta Iraklısı, Afrikalısı, Azerisi, Kırgızı, Türkmeni ve daha nice ülkeden insanlar oradaydı.
Sadece İstanbul değil, ülkemizin tüm meydanları miting alanıydı. Onlar Konya'da, Yozgat'ta, Diyarbakır'da, Edirne'de, Bingöl'de değil sanki Yenikapıda'ydılar.
Şu ana kadar böyle bir coşku ve insan görmedik, işitmedik. Ancak şairlerimiz yıllar öncesinden görmüşler ve hissiyatlarını, duygularını ne güzel dile getirmişler.
Ey aziz şehidim!
Sakarya'nın ayağa kalktığını gördük o gün.
Faruk Nafiz Çamlıbel 'Bayrak Altında' şiiri sanki o günü ve yaşananları anlatıyor:
"Bu gün genç, ihtiyar, kadın, kız, kızan,
Uzanıp yatsak da çardak altında,
Boruyu çalınca yarın borazan,
Hemen toplanırız bayrak altında."
Necip Fazıl Kısakürek 'Sakarya' şiirinin bir mısrasında ne diyordu:
"Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya!"
O gün Sakarya sizdiniz. Yüzlerce gazimizdi. Sokaklara dökülen bu aziz milletti.
Bu mukaddes vatan için canını veren ey aziz şühedam!
Ruhunuz şad olsun. Mekânınız cennet olsun. Bu millet sizi asla unutmayacaktır.