GERÇEK ÖZGÜRLÜK VE NEFİS


            Hangi ideoloji ve inanca sahip olursa olsun insanların en çok kullandığı kavramların başında adalet ve özgürlük gelir. Bu yazımda özgürlük üzerinde duracağım.

            Özgürlüğün o kadar çok tanımı ve açıklaması var ki, cilt cilt kitaplara sığmaz. Her düşünürün, her inancın ve ideolojinin kendi bakışı doğrultusunda ortaya koyduğu tanımları var ve bundan sonrada olacaktır.

"Gerçek Özgürlük ve Nefis" başlıklı yazımda gerçek özgürlükle nefsi ilişkilendirerek konu ile ilgili farklı bir bakışı edindiğim bilgiler ışığında sunmaya çalışacağım.

Kimine göre özgürlük her istediğini yapabilme iken özellikle tasavvuf ehline göre insanı kötülüğe yönlendiren dünyevi istekleri yapmama; yani, insanın iç bağımlılıklarından, tutkularından, cürümlerinden sonu gelmez emellerinin esaretinden kurtulmasıdır.

             Tasavvuf dilinde özgürlük, nefsin köleliğinden kurtulmak anlamına gelir. Mevlânâ Hazretleri: "Köle, efendisinin emrinde olandır; sen de nefsinin emrindesin; öyleyse sen de kölesin." Der.

Gerçek özgür insan, Allah(cc)'tan başkasına bağımlı olmayan insandır. Bu, dünyevi hazlardan, övgülerden, korkulardan bağımsız bir kalp halidir.

Tasavvuf ve tarikat ehli insanların çok iyi bildiği nefis mertebeleri ile ilişkili gerçek özgürlüğün üzerinde kısaca durmaya çalışalım.

Nefsin mertebelerini aşarak gerçek özgürlüğe kavuşmak oldukça zordur ve zor olan her şeyin kazancıda o kadar büyüktür.

Şimdi ne kadar gerçek özgürlüğe sahibiz veya ne kadar nefsin tutsağıyız, nefsin mertebelerine göre değerlendirerek hangi aşamada olduğumuzun kararını kendimiz verelim.

1. Nefs-i Emmare: Kulu, Rabbi'nden uzaklaştırarak kötülükleri işlemeye tahrik eden en süfli, pis durumdaki isyankar nefistir. "Emmare" çok emredici demektir. Bu sıfata haiz olan nefsin yegane maksadı; heva ve heveslerini ölçüsüzce hak hukuk tanımdan tatminden ibarettir. Şehvetin esiri, şeytanın avenesi olmuş; keyfine, zevkine, günaha düşkün olan nefistir.

Nefsi Emmare mertebesinde olan insanlar nefsin kölesi olup büyük çoğunlukla günaha batmış ve sonu felaket olan bir son kaçınılmadır.

Nefs-i Emmarenin etkisinde olan bir insan, kendi kurtuluşuna yarayacak hakikatler önünde dahi inat, etrafındakilere kibirle bakmaktan, yalan, dedikodu ve boş işlerle uğraşmaktan zevk duyar; dinen yasaklanmış çirkinliklerden kendini kurtaramaz.

Böyleleri, kısacık dünya hayatının fani ve nefsani lezzetleri uğruna cennet ve Cemalullah'ı, ebedi saadet ve selameti terk edecek kadar akıl, idrak ve izanı dumura uğramış kalp gözleri kapalı, cahil ve gafil insanlardır.

2. Nefs-i Levvame: Nefs-i Emmaresini pişmanlıkla hesaba çekip onun çirkin hal ve hareketlerinden kurtulmak için gayret gösterenler, nefs-i levvameye doğru mertebelerini yükselmeye çalışırlar.

Levm etmek, kınamak ve ayıplamak demektir. Nefs-i Levvame; yaptığı kötülüklerden, Allah(cc)'ın emir ve yasaklarına karşı gösterdiği ihmal ve kusurlardan pişmanlık duyarak kendisini şiddetle kınayan nefistir. Bu mertebede olan kişi, Nefs-i Emmaredeki fiillerin bazılarından tövbe edip kurtulmuştur.

Yani, gafletten bir nebze sıyrılmış ve günah arzusu azalmıştır. Ancak, bu hisler yeterince olgunlaşmadığı için dayanamayıp tekrar günahlara düşmekten de kendini kurtaramaz.

3. Nefs-i Mülheme: Nefs-i Emmareden pişmanlık duyarak levvameye yükselen mü'min, bu merhalede de tevbe, istiğfar, günahlardan sakınmak, manevi irşada gönül vermek ve bazı nefis mücahedeleriyle mülheme mertebesine çıkar.

Bu mertebede kul, Allah(cc)'ın lütfuyla hayır ve şerri hassas bir surette ayırt edebilme ve şehevi duygularının aşırılıklarına direnebilme dirayetine kavuşur.

Kalbi, Allah(cc)'tan gafil kılan her şeyden uzaklaşır. Artık halk nazarındakinden çok Hak Teala katındaki mevkiinin endişesiyle dolar. İmanın hakikatleri kalpte inkişaf halindedir. Dünya hayatında en çok korkutan bu dünyadan öbür aleme imansız gitmesidir.

4. Nefs-i Mutmainne: Allah(cc)'ın emirlerine layıkıyla uyup, men ettiklerinden titizlikle sakınmak suretiyle manevi hastalıklardan kurtulmuş, hakiki ve kuvvetli bir iman ile de huzur, sükunete kavuşmuş nefistir. Kalp, zikrullahla meşgul, şüphe ve tereddütlerden arınmış, her an şükür ve sena halindedir.

Bu mertebede kötü ve çirkin vasıflar, yerini güzel ahlaka terk etmiştir. Kulun kalbi; sabır, tevekkül, teslimiyet ve rızaya kavuşmuştur.

 İmâm-ı Rabbânî Hazretleri: "Nefs-i Mutmainneye kadar yapılan ibadetler ve kulluk taklit, Nefs-i Mutmainnede ise bunlar taklitten doğrulamaya dönüşür." buyurmuştur.

5. Nefs-i Râdıye: Daima Hakk'a yönelmek suretiyle Allah(cc) ile beraber olma şuuruna erişmiş, hikmetine ve hükmüne boyun eğen, Rabbi'nden razı ve hoşnut hale gelmiş olan nefistir. Bu mertebeye yükselen kul, kendi iradesinden vazgeçip Hakk'ın iradesinde fani olmuştur.

Bu rıza hali, Hak Tealadan gelen bütün çileli imtihanlara karşı sabır göstermek ve bu hususta O'nun iradesini canı gönülden kabullenmektir.

             Nefs-i Mutmainneden sonra  Nefs-i Merdıyye ve Nefs-i Kâmile mertebeleri var ki, bunları bizim gibilerin anlaması ve anlatması çok güç olup bunlara giremiyorum; çünkü, bu mertebelerde birçok hal, ehli tarafından anlaşılabilmektedir ki, ne mutlu onlara!

Nefsin mertebelerine yükselmek kişinin kendi gayretiyle çok çok zor olup ehli olan bir zatın irşadına ihtiyaç vardır. Bunun kurumsal adı da tasavvuf ve tarikat olup ehli olan zatı bulmanın gayreti içinde olmalıyız.

Efendim, ülkemizdeki tarikatların yaşadığı iç çatışmaları, dünyevileşme sıkıntılarını, lüks ve şatafatı görüyoruz; bunlar mı nefsin mertebelerine yükselmede Müslümanlara faydalı olacaklar, denilebilir.

Ben, bu yazımda ülkemizdeki tarikatların durumunu değil; olması gereken durumu açıklamaya çalışıyorum. Kurumsal veya bireysel kendini tarikat ve İslami cemaat tanımlayan oluşumlarda yaşanan yanlışlıklar, tarikatın yanlış olduğunu ortaya koymaz, böyle bir niteleme insafa ve hakka uygun düşmez.  

Şu da bilinmeli ki, benim üzerinde açıklamaya çalıştığım, açıklanması gerekenlerin yüzde biri bile değil; isteyen ayrıntılı araştırma yapıp daha geniş ve derin bilgilere ulaşabilir.

            Sonuç olarak; insan, nefsini terbiye ettikçe özgürleşir.
Nefis terbiye edilmemişse, kişi arzularının kölesidir. Nefis terbiye edilip olgunlaşınca, insan gerçek özgürlüğe kavuşur.

Son Fotoğraflar

Tüm Fotoğraflar