KISA HAYATLARIN UZUN HİKAYELERİ VAR..
Bugün sabah işe gidince, mesai arkadaşım şehit çocuğu TC Murat Aslan yanıma gelerek "Abi Bozkır Kuzören Mahallesinden bir şehit var, cenazeye gidecek misin ? diye sordu.
Ben de "sen nereden duydun, bana mesaj falan gelmedi." dedim. Oysa her şehit cenazesini gerek sosyal medyadan gerekse Türkiye Harp Malulleri Gaziler Şehit ve Dul Yetimleri derneğimizin mesajlarından öğrenir, hemen bir program yaparak katılırız. Bugün haber gelmedi. İnternet haber sitelerini biraz araştırdım, sadece Hatay Amanos Dağlarında çatışmada bir askerin şehit haberi var, ancak detayı yoktu.
Artık şehit haberlerini kanıksamıştık. İlgimiz sadece ilimizde bir şehit haberi varsa o zaman ilgimiz artıyor, yoksa gündem arasında şehitlerimizin haber değeri popçuların ve topçuların haberleri arasında kaybolup gidiyor.
Bu arada öğleden sonra ben de tam da gündemde kaybolmak üzereyken, Bozkır-Üçpınar eski Belediye Başkanımız değerli insan Ziya Kuz abimiz telefonla aradı. Telefonda "Bozkır Kuzören Mahallesinden şehidimiz var, ikindi namazı sonrası Kuzören Mahallesinde defnedilecek, gidelim mi?" diye sordu. Ziya başkanımız bizim her derdimize çare olur, ne zaman gariban birinin işe ihtiyacı olsa, ne zaman bir garip dara düşse bir telefon kadar yakın, her zaman ve her şartta yardım isteyene yardımcı olmaya çalışan yiğit bir Bozkır'lıdır. O bize gidelim der de, gidilmez mi? Hemen kısa bir çay muhabbetinden sonra yola çıktık.
Yolda kimmiş, kimlerdenmiş, nasıl olmuş derken aracımızla ova kolundan, dağ koluna doğru ağmaya başladık. Yolda yer yer yağmur yağıyor, yağmur bazen çok sıkı yağıyor dolu ha yağdı ha yağacak derken Çumra Cicek dolaylarında, Konya-Hadim yol inşaatı nedeni ile biraz da çamurlu yollardan Sarıoğlan'a vardık. Sarıoğlan'dan Bozkır'a doğru bir kaç km. gittikten sonra Kuzören Mahallesi sapağından dağın yamacında ki Mahalleye doğru yaklaştık.
İkindi vaktine daha vardı. Mahalleye yaklaşınca bazı araçların yolun batısında park halinde olduğunu gördük. Şose yoldan sağa saparak park halindeki araçlara yaklaştık. Mahallenin mezarlığı burasıydı. 40-50 araç arasında Jandarma araçları da vardı.
Biraz daha yaklaşınca aracımızı park ederek yayan olarak mezarlığa doğru yürüdük. Yürüyüş esnasında Ziya başkan içinden mırıldanarak "İkindi sonu demişlerdi ama galiba bir şeyden dolayı erken defnediyorlar" dedi. Cenaze namazı kılınmış, merhumun defin işlemi yapılıyordu. Etrafta çok sayıda Jandarma araçları ve Jandarma personelleri vardı.
Kalabalık arasında bir etkinlik için İstanbul ilinde bulunan Yakup Çetin kardeşimizi gördüm. Hemen yanına giderek en taze ve doğru bilgileri ondan öğrenebileceğim için "Hoş geldin Yakup, sen İstanbul'da değil miydin ? Ne zaman geldin ?" diyerek lafa girdim.
Yakup, yorgun görünüyordu. Bozkır'a iner inmez cenaze töreni için buraya gelmiş. Sonra telefonunda ki bir yazıyı okuyarak "Abi çocuk göreve giderken trafik kazası geçirmiş, iki abisini genç yaşta kaybetti, babası da annesini iki sene önce öldürmüş" dedi. Bir anda düşünmeden; "Babası yok mu?" dedim. "Yok abi ceza evindeymiş" dedi. "İzin verirler di" diye geveledim. Demez olaydım. "Yok abi, aile istememiştir, annesinin yanına gömülüyor" dedi.
Derken Sarıoğlan Mahalle Muhtarı yanımıza geldi. Ondan da bazı bilgiler almaya çalıştım.
Evleri nerede?
Çocuk evli mi?
Çoluk çocuğu var mı?
Muhtar anlattı, anlattı, anlattı. Ben sorduğuma pişman oldum. Muhtar : "Evli, iki yaşında bir kızı var, karısı ile kızı mezarda ağlıyorlar, bu mahallede bir tek yaşlı dedesi kaldı, onunda durumu iyi değil, evi mahallenin en bakımsız evi, üç ayda bir aldığı 65 mayışı ile (yaşlılık aylığı) geçimini sürdürür" dedi. "Eşi, nerede yaşıyor" dedim. Muhtar: "Eşi Osmaniye'li, ya da Adana'lı" "Konya'da oturuyorlar" dedi.
Sonra düzeltti "Evi Şırnak'ta olması lazım." dedi.
Derdimiz şu. Artık şerbetliyiz. Özel aracıyla trafik kazası geçirdiği için "şehit" sayılmayacak. Mezara gelenler askerleri görünce ve bayrağa sarılı tabutu görünce "şehit" sanıyorlar. Oysa mevzuat öyle demiyor. Muhtara sordum; "Saygı atışı yapıldı mı?". Muhtar; "Yok, yapılmadı" dedi.
Ortalıkta devlet erkanın çelengi de yoktu. Muhtemelen şehidin öz geçmişi de okunmamış, şehitlik beratı aileye teslim edilmemiştir. Çünkü, acı hayat filmin ikinci yarısı bundan sonra başlıyor.
Yağmur çiselemeye başladı, ıslanmaya başladık. Cemaatin bir gözü gökyüzünde. Kara bulutlar mezarın üstüne doğru geldi. Hoca, Kuran'ı Kerim okumayı kısa keserek hemen duaya başladı. Mezarlıkta üç şehit mezarı daha vardı anlaşılan Hacı BODUR bu mahallenin dördüncü şehidiydi.
Duadan sonra cemaat taziye için mezarlığı çıkışında beklemeye başladı. Sonra en baş sıraya dedesi, daha sonra diğer yakınları geçti. Tüm cemaat sektirmeden taziyede bulunarak "Allah Rahmet Eylesin" dedi.
En baştaki dedeye baktım. Yaşlı ama gururlu, acılar yüzündeki çizgilerden okunuyor. Tüm acıları çekmiş Dağ Kolunun "Garibanı" omuzları yere yakın duruyor, hayatın yükü çok ağır gelmiş amcama.
Bozkır Belediyesi taziye çadırı göndermiş evin önüne kurulacakmış. O zaman oraya gidelim dedik ve gittik. Dedenin evini gördük. Mahallenin en gariban evi. Bir komşu küçük bir bayrağı asmış, evin damından sallanıyor. Bayrakta "gariban" duruyordu.
Biz ayrılırken halen "gariban" taziye çadırı kurulmamıştı.
Sonra herkes evine gidecek. O şehit çocuğu, o şehit eşi hayatın gerçekleriyle karşılaşacaklar. Mevzuat şehit saymadığı için hakkını arayabilirse yüce Türk Mahkemelerinde arayacak. Mevzuat öyle diyor.
Oysa o çocuk bizim için Şırnak'taydı. Bir emirle bilmem saat kaçta çıkılacak bir görev için özel aracıyla birliğine gidiyordu. Onun görevi ıslık çalan mermilerle dans etmekti. Ama zalim kader onu görev yolunda avlamış, aracını mıcıra kaptıran kahramanımız orada şehit düşmüştür.
Babası iki yıl önce annesini öldürmekten, müebbet yemiş, Erzurum Zindanlarında vicdanıyla baş başa. Son duruşmasında, savcı 18 yıl hapis istemiş, "yaşlıyım beni çocuklarım hatırına serbest bırakın" demiş, hakimler müebbet hapis vermiş.
Bir aile düşünün tüm erkekleri genç yaşta hayata veda etmiş. Bir dede düşünün acıların en derinini yaşamış. Ben düşünemiyorum, siz düşünün.
Ha bu arada, birde Bozkır Kaymakamımız ve Bozkır Belediye Başkanımız gariban dedemizin evine bir el atıverirse ne iyi olur. En azından dedemizin dünyası bir günlüğüne güzelleşir.
Muhtemeldir şehidimizin ailesi baba ocağına dönecektir. Eğer dönmez ise Konya'da yaşamayı tercih ederse, biz damdan düşenler yanında olacağımıza şimdiden söz veriyoruz. Çünkü biz göz yaşımızı içimize, sevinçlerimizi dışımıza akıdanlardanız. Çünkü biz damdan düşenlerdeniz. Anlamsız bakışlarımız, gülüşlerimiz ondandır. Siz anlamazsınız. Bizi biz anlar, bizi biz dinleriz.
Mekanın cennet olsun, şehit Jandarma Uzman Onbaşı Hacı BODUR kardeşim. Allah sevdiklerine sabır versin.
Süleyman Ege 22.05.2017
Ben de "sen nereden duydun, bana mesaj falan gelmedi." dedim. Oysa her şehit cenazesini gerek sosyal medyadan gerekse Türkiye Harp Malulleri Gaziler Şehit ve Dul Yetimleri derneğimizin mesajlarından öğrenir, hemen bir program yaparak katılırız. Bugün haber gelmedi. İnternet haber sitelerini biraz araştırdım, sadece Hatay Amanos Dağlarında çatışmada bir askerin şehit haberi var, ancak detayı yoktu.
Artık şehit haberlerini kanıksamıştık. İlgimiz sadece ilimizde bir şehit haberi varsa o zaman ilgimiz artıyor, yoksa gündem arasında şehitlerimizin haber değeri popçuların ve topçuların haberleri arasında kaybolup gidiyor.
Bu arada öğleden sonra ben de tam da gündemde kaybolmak üzereyken, Bozkır-Üçpınar eski Belediye Başkanımız değerli insan Ziya Kuz abimiz telefonla aradı. Telefonda "Bozkır Kuzören Mahallesinden şehidimiz var, ikindi namazı sonrası Kuzören Mahallesinde defnedilecek, gidelim mi?" diye sordu. Ziya başkanımız bizim her derdimize çare olur, ne zaman gariban birinin işe ihtiyacı olsa, ne zaman bir garip dara düşse bir telefon kadar yakın, her zaman ve her şartta yardım isteyene yardımcı olmaya çalışan yiğit bir Bozkır'lıdır. O bize gidelim der de, gidilmez mi? Hemen kısa bir çay muhabbetinden sonra yola çıktık.
Yolda kimmiş, kimlerdenmiş, nasıl olmuş derken aracımızla ova kolundan, dağ koluna doğru ağmaya başladık. Yolda yer yer yağmur yağıyor, yağmur bazen çok sıkı yağıyor dolu ha yağdı ha yağacak derken Çumra Cicek dolaylarında, Konya-Hadim yol inşaatı nedeni ile biraz da çamurlu yollardan Sarıoğlan'a vardık. Sarıoğlan'dan Bozkır'a doğru bir kaç km. gittikten sonra Kuzören Mahallesi sapağından dağın yamacında ki Mahalleye doğru yaklaştık.
İkindi vaktine daha vardı. Mahalleye yaklaşınca bazı araçların yolun batısında park halinde olduğunu gördük. Şose yoldan sağa saparak park halindeki araçlara yaklaştık. Mahallenin mezarlığı burasıydı. 40-50 araç arasında Jandarma araçları da vardı.
Biraz daha yaklaşınca aracımızı park ederek yayan olarak mezarlığa doğru yürüdük. Yürüyüş esnasında Ziya başkan içinden mırıldanarak "İkindi sonu demişlerdi ama galiba bir şeyden dolayı erken defnediyorlar" dedi. Cenaze namazı kılınmış, merhumun defin işlemi yapılıyordu. Etrafta çok sayıda Jandarma araçları ve Jandarma personelleri vardı.
Kalabalık arasında bir etkinlik için İstanbul ilinde bulunan Yakup Çetin kardeşimizi gördüm. Hemen yanına giderek en taze ve doğru bilgileri ondan öğrenebileceğim için "Hoş geldin Yakup, sen İstanbul'da değil miydin ? Ne zaman geldin ?" diyerek lafa girdim.
Yakup, yorgun görünüyordu. Bozkır'a iner inmez cenaze töreni için buraya gelmiş. Sonra telefonunda ki bir yazıyı okuyarak "Abi çocuk göreve giderken trafik kazası geçirmiş, iki abisini genç yaşta kaybetti, babası da annesini iki sene önce öldürmüş" dedi. Bir anda düşünmeden; "Babası yok mu?" dedim. "Yok abi ceza evindeymiş" dedi. "İzin verirler di" diye geveledim. Demez olaydım. "Yok abi, aile istememiştir, annesinin yanına gömülüyor" dedi.
Derken Sarıoğlan Mahalle Muhtarı yanımıza geldi. Ondan da bazı bilgiler almaya çalıştım.
Evleri nerede?
Çocuk evli mi?
Çoluk çocuğu var mı?
Muhtar anlattı, anlattı, anlattı. Ben sorduğuma pişman oldum. Muhtar : "Evli, iki yaşında bir kızı var, karısı ile kızı mezarda ağlıyorlar, bu mahallede bir tek yaşlı dedesi kaldı, onunda durumu iyi değil, evi mahallenin en bakımsız evi, üç ayda bir aldığı 65 mayışı ile (yaşlılık aylığı) geçimini sürdürür" dedi. "Eşi, nerede yaşıyor" dedim. Muhtar: "Eşi Osmaniye'li, ya da Adana'lı" "Konya'da oturuyorlar" dedi.
Sonra düzeltti "Evi Şırnak'ta olması lazım." dedi.
Derdimiz şu. Artık şerbetliyiz. Özel aracıyla trafik kazası geçirdiği için "şehit" sayılmayacak. Mezara gelenler askerleri görünce ve bayrağa sarılı tabutu görünce "şehit" sanıyorlar. Oysa mevzuat öyle demiyor. Muhtara sordum; "Saygı atışı yapıldı mı?". Muhtar; "Yok, yapılmadı" dedi.
Ortalıkta devlet erkanın çelengi de yoktu. Muhtemelen şehidin öz geçmişi de okunmamış, şehitlik beratı aileye teslim edilmemiştir. Çünkü, acı hayat filmin ikinci yarısı bundan sonra başlıyor.
Yağmur çiselemeye başladı, ıslanmaya başladık. Cemaatin bir gözü gökyüzünde. Kara bulutlar mezarın üstüne doğru geldi. Hoca, Kuran'ı Kerim okumayı kısa keserek hemen duaya başladı. Mezarlıkta üç şehit mezarı daha vardı anlaşılan Hacı BODUR bu mahallenin dördüncü şehidiydi.
Duadan sonra cemaat taziye için mezarlığı çıkışında beklemeye başladı. Sonra en baş sıraya dedesi, daha sonra diğer yakınları geçti. Tüm cemaat sektirmeden taziyede bulunarak "Allah Rahmet Eylesin" dedi.
En baştaki dedeye baktım. Yaşlı ama gururlu, acılar yüzündeki çizgilerden okunuyor. Tüm acıları çekmiş Dağ Kolunun "Garibanı" omuzları yere yakın duruyor, hayatın yükü çok ağır gelmiş amcama.
Bozkır Belediyesi taziye çadırı göndermiş evin önüne kurulacakmış. O zaman oraya gidelim dedik ve gittik. Dedenin evini gördük. Mahallenin en gariban evi. Bir komşu küçük bir bayrağı asmış, evin damından sallanıyor. Bayrakta "gariban" duruyordu.
.
Biz ayrılırken halen "gariban" taziye çadırı kurulmamıştı.
Sonra herkes evine gidecek. O şehit çocuğu, o şehit eşi hayatın gerçekleriyle karşılaşacaklar. Mevzuat şehit saymadığı için hakkını arayabilirse yüce Türk Mahkemelerinde arayacak. Mevzuat öyle diyor.
Oysa o çocuk bizim için Şırnak'taydı. Bir emirle bilmem saat kaçta çıkılacak bir görev için özel aracıyla birliğine gidiyordu. Onun görevi ıslık çalan mermilerle dans etmekti. Ama zalim kader onu görev yolunda avlamış, aracını mıcıra kaptıran kahramanımız orada şehit düşmüştür.
Şimdi mevzuat bakalım ne diyecek. İnşallah geride kalan yavrusu ve biricik eşi mevzuata kurban gitmezler. Onların mevzuatla savaşlarında yanlarında olmak için derneğimizin kartvizitini muhtara verdik. Acıları tazedir. Ancak kısa zaman sonra zorlu hayat onları bekleyecek.
Küçük çocuk babasını, soracak annesine. Annesi, babasının "cennette" olduğunu söyleyecek. Çünkü küçük çocuğun babası bu dünya da "cehennemi" yaşadı. O artık Cennette yaşayacak. Küçük çocukta, şayet mevzuat izin verirse şehit çocuğu olmanın gururunu yaşayacak.
Küçük çocuk babasını, soracak annesine. Annesi, babasının "cennette" olduğunu söyleyecek. Çünkü küçük çocuğun babası bu dünya da "cehennemi" yaşadı. O artık Cennette yaşayacak. Küçük çocukta, şayet mevzuat izin verirse şehit çocuğu olmanın gururunu yaşayacak.
Babası iki yıl önce annesini öldürmekten, müebbet yemiş, Erzurum Zindanlarında vicdanıyla baş başa. Son duruşmasında, savcı 18 yıl hapis istemiş, "yaşlıyım beni çocuklarım hatırına serbest bırakın" demiş, hakimler müebbet hapis vermiş.
Bir aile düşünün tüm erkekleri genç yaşta hayata veda etmiş. Bir dede düşünün acıların en derinini yaşamış. Ben düşünemiyorum, siz düşünün.
Ha bu arada, birde Bozkır Kaymakamımız ve Bozkır Belediye Başkanımız gariban dedemizin evine bir el atıverirse ne iyi olur. En azından dedemizin dünyası bir günlüğüne güzelleşir.
Muhtemeldir şehidimizin ailesi baba ocağına dönecektir. Eğer dönmez ise Konya'da yaşamayı tercih ederse, biz damdan düşenler yanında olacağımıza şimdiden söz veriyoruz. Çünkü biz göz yaşımızı içimize, sevinçlerimizi dışımıza akıdanlardanız. Çünkü biz damdan düşenlerdeniz. Anlamsız bakışlarımız, gülüşlerimiz ondandır. Siz anlamazsınız. Bizi biz anlar, bizi biz dinleriz.
Mekanın cennet olsun, şehit Jandarma Uzman Onbaşı Hacı BODUR kardeşim. Allah sevdiklerine sabır versin.
Süleyman Ege 22.05.2017