METEL
Uzun kış gecelerinde, köyde, bolca misafirliğe gidilirdi. Cicelerimiz (komşu ablalarımız) bize afyon tohumlu bulgur, mısır, ceviz, kavut, geyecek turşusu, termiye ikram eder, birbirinden güzel, yüksek hayal ürünü, özlü meteller dökerlerdi (masallar anlatırlardı). Eşi benzeri duyulmamış hayallere binip uçarken uyuyakalır; hiç uyanmak, eve gitmek istemezdik.
Bazı meteller ise hayal kurdurmazdı; güldürür ama daha çok düşündürür, kafamızı karıştırırdı. Düşüne düşüne içinden çıkamazdık. Son yıllarda gözlemlediklerim bunlardan bir tanesini aklıma getirir oldu.
Eski zamanın birinde çok uzaklarda bir köy varmış; köyde kalabalık bir aile yaşarmış. O zamanlar ana, baba, oğullar, gelinler ve torunlar tek bir evde birlikte yaşarlarmış, ama ayrı ayrı odaları olurmuş. Evin ortasındaki hayat'da (salon) hep birlikte oturur, yer, içer ve sohbet ederlermiş. Günlük işleri ve üretilen herşeyi bölüşürlermiş. O ailenin çok akıllı bir gelini varmış; her şeyi en iyi o bilirmiş; her şeyi ona sorarlarmış.
Sütü hiç kesilmeyen, her gün koca bir helki (kova) dolusu süt veren çok değerli bir inekleri varmış. Bir de Yemen seferlerinden birine gidip de hiç gelmeyen büyük büyük dedelerinden kalma hatırası büyük ama çok işe yarayan bir küpleri varmış. Küpe kışlık bulgurlarını koyar, gözlerinin için gibi bakarlarmış. Mutlu mesut yaşayıp gidiyorlarmış...
Bir gün nasıl olmuşsa, inek, kafasını küpün içine sokmuş; ama bir türlü çıkaramıyor, küpü sağa solla sallıyormuş. Biraz daha sallasa hatıra küp kırılacakmış. "Aman dedemizin küpü kırılmasın" diyerek ineği zar zor zaptetmişler. Uğraşmışlar didinmişler ama ineğin kafasını küpten çıkartamamışlar. Hemen akıllı geline sormuşlar: "Ne yapalım?" Akıllı gelin, düşünmüş taşınmış, kafasını kaşıyarak "İneğin kafasını kesin!" demiş; hemen kesmişler ama bakmışlar kafa hala küpün içinde. Uğraşmışlar didinmişler ama çıkaramamışlar. Tekrar akıllı geline sormuşlar: "Kafayı çıkaramıyoruz, ne yapalım?" Akıllı gelin düşünmüş, taşınmış "Küpü kırın!" demiş; hemen kırmışlar...
İnek de gitmiş, küp de... Metel de orada bitmiş...
Gel de çık içinden! Bir: inek, değerli küpün olduğu yere nasıl girmiş?; İki: kafasını çıkmayacak yere nasıl sokmuş?; Üç: çıkmayan kafanın kesince de çıkmayacağını düşünemeyip de ineğin kafasını niye kesmişler?; Dört: küpün kırılması gerektiği baştan belliyken niye baştan kırmamışlar da küpü verip ineği bari kurtarmamışlar?; Beş: gelin akıllı olabilir ama diğerleri niye körü körüne onun dediğini yapmışlar?; Altı: kendilerinin aklı yokmuymuş?
Metel bu ya sonunda gökten hep üç elma düşer: birini anlatan yemiş; diğerini de o yemiş... sonuncusu ne mi olmuş? Anlayana ben küçüklüğümde cicelerden ödünç aldığım bir tekerleme vereyim: .
Ebeleme, debeleme, el kuşu, döl kuşu, demir dike, deste büke, arnı kara, burnu kara çık ortadan kubara....
Av. Mehmet Gün