Türkiye Ortadoğu’da yaşanan sorunlara çare olabilirmi?
Ali Dutal
Kendi dertleriyle boğuşan bir Türkiye bu kadar derin krizlerin yaşandığı Ortadoğu'ya çare olabilir mi?
Türkiye, Ortadoğu'da yaşanan krizlerin çözümünde kısmi roller alabilse de yüz yıldır çatışmanın merkezi haline getirilmiş bir coğrafyada bugün için kesin çözüm olamayacağı gerçeğini kabul etmek zorundayız.
Türkiye, Ortadoğu'da yaşanan krizlerin çözümünde kısmi roller alabilse de yüz yıldır çatışmanın merkezi haline getirilmiş bir coğrafyada bugün için kesin çözüm olamayacağı gerçeğini kabul etmek zorundayız.
Elbette ki, Türkiye bölgesinde yok sayılabilecek bir ülke değil, mutlaka bir rolü var ve aktif rol almalı; ancak, Türkiye Ortadoğu'daki çatışmaları askeri gücüyle bitirme imkanına sahip olmadığı gerçeğini kabul etmeliyiz.
Ortadoğu coğrafyasıyla tarihi ve dini bağları olan bir Türkiye'nin Ortadoğu'dan kendini soyutlaması da mümkün değildir.
Türkiye, sıradan bir ülke değil; tarihin yükünü ve ümmetin umudunu taşıyan bir devlet olup rolü de sıradan olamaz.
İdeolojik anlamda kendimizi nasıl tanımlarsak tanımlayalım Ortadoğu'ya sırtımızı dönmemeli ülkemizin nasıl bir rol alması ile ilgili gerçekçi yaklaşımları hem bireysel hem de kurumsal olarak desteklemeliyiz.
Türkiye, Ortadoğu'da nasıl bir rol üstlenmeli?
Her şeyden önce ülkemiz insanı bilinçaltından Ortadoğu halklarını özellikle de Arapları aşağılamayı tamamen silmelidir.
Bugün, Suudi Arabistan dahil olmak üzere tüm zengin Körfez ülkelerini eleştiriyor, çarçur ettikleri ümmetin paralarının bir gün zakkum olup boğazlarına tıkanacağına inanıyorum.
Bu ülkelerin sorumsuzlukları Türkiye'nin etkin rol almamasının bahanesi olamaz; çünkü, Türkiye, Osmanlı'dan miras aldığı adalet anlayışını merkeze alarak tüm taraflara eşit mesafede duran, barışı önceleyen bir hâkim değil, hakem rolü üstlenmelidir.
Devletlerini yönetenler sorumsuz ve korkak olsalar da Ortadoğu halkları Türkiye'ye hâlâ güveniyor. Bu güven, çatışmaları yatıştıracak adil bir arabuluculuk rolü için çok kıymetlidir.
Müslüman ülkeler arasında sürekli bir dağınıklık ve güvensizlik var. Türkiye, ehli sünnet anlayışı mezhepçilik yapmadan merkezine alarak ırkçılığa kapılmadan Arap-Kürt-Türk farkı gözetmeksizin ümmetin birliğini sağlayacak gerçekçi projeler geliştirmelidir.
Türkiye'nin Filistin meselesindeki duruşu sembolik değil, sistemli ve etkili, diplomatik ilişkilerde, ticari çıkarlar ile insani duruş arasında denge değil, öncelik sırası insani olmalı; Filistin halkına yardım sadece gıda değil, eğitim, sağlık ve her alan da sürdürülmelidir.
Ortadoğu'ya üsten bakıcı kibirli bir bakışla değil; eğitimle, kültürle gitmeliyiz. Türkiye, üniversiteleri, burs programları, dil öğretimi ve kültürel diplomasi yoluyla bölgedeki gençlere ulaşmalıdır. Fikir önderliği, medya gücü, kitap ve ilim üzerinden inşa edilmelidir.
Ülkemizde tüm ümmete fikir önderliği yapabilecek kaç tane mütefekkirimiz var?
Açıkça ben bilmiyorum. Ülkemizde iki yüzün üzerinde üniversitemiz ve binlerce profesörümüz var ama bir tane fikir önderi yok!
Türkiye ehli sünnet bir yapıya sahip olmasına rağmen mezhep gözetmeden Irak, Suriye, Yemen, Lübnan'da kim eziliyorsa onun yanında durmalıdır. Bu duruş hem ahlaki üstünlük kazandırır hem de bölgedeki itibarını artırır.
Türkiye, Batı'nın ve Doğu'nun emrinde değil, hakkın hizmetinde olmalı; Türkiye, ne Amerika'nın jandarması ne Rusya'nın güdümünde olmalıdır. Bölgedeki rolünü büyük güçlerin stratejilerine göre değil, kendi medeniyet değerlerine göre belirlemelidir.
Ekonomik işbirliklerini adalet zemininde kurmalı, Ortadoğu ülkeleriyle yapılan anlaşmalarda sadece doğal gaz, petrol gibi konular değil, insan hakları, istihdam, eğitim gibi alanlara da yer verilmeli, sadece zenginlerle değil, fakir halklarla da ortaklık kurulmalıdır.
Ortadoğu halkları özellikle de gençler sadece siyasi kurtuluş değil, manevi diriliş arıyor ve bu alanda rehber olunmalıdır.
Türkiye, İmam-ı Azam, İmam Şafi, İmam Maliki, İmam Ahmet Bin Hanbel, İmam Gazali, İmam Maturidi, İmam Eşari ve İmam Rabbani gibi büyükleri yeniden gündeme taşımalı, modern dünyanın ifsat ettiği ruhları yeniden inşa edecek tasavvufi-manevi bir dil geliştirmelidir.
Türkiye milyonlarca Suriyeli ve diğer Ortadoğu halklarına büyük fedakarlıklarla ev sahipliği yapıyor. Bu konuda iç kamuoyu dengesi korunarak ama vicdani çizgi bozulmadan hareket edilmeli, mülteciler üzerinden siyasi çıkar değil, insani kazanç hedeflenmelidir.
Diziler, filmler, belgeseller, dijital içerikler yoluyla Türkiye'nin değerleri bölgeye ulaştırılmalı; Ortadoğu halkının zihnini ifsat eden dış kaynaklı medya içeriklerine karşı, muktedir ve ahlaki bir medya inşa edilmeli; medya gücünü Ortadoğu'nun ruhuna dokunacak şekilde kullanmalıdır.
Ortadoğu coğrafyasıyla tarihi ve dini bağları olan bir Türkiye'nin Ortadoğu'dan kendini soyutlaması da mümkün değildir.
Türkiye, sıradan bir ülke değil; tarihin yükünü ve ümmetin umudunu taşıyan bir devlet olup rolü de sıradan olamaz.
İdeolojik anlamda kendimizi nasıl tanımlarsak tanımlayalım Ortadoğu'ya sırtımızı dönmemeli ülkemizin nasıl bir rol alması ile ilgili gerçekçi yaklaşımları hem bireysel hem de kurumsal olarak desteklemeliyiz.
Türkiye, Ortadoğu'da nasıl bir rol üstlenmeli?
Her şeyden önce ülkemiz insanı bilinçaltından Ortadoğu halklarını özellikle de Arapları aşağılamayı tamamen silmelidir.
Bugün, Suudi Arabistan dahil olmak üzere tüm zengin Körfez ülkelerini eleştiriyor, çarçur ettikleri ümmetin paralarının bir gün zakkum olup boğazlarına tıkanacağına inanıyorum.
Bu ülkelerin sorumsuzlukları Türkiye'nin etkin rol almamasının bahanesi olamaz; çünkü, Türkiye, Osmanlı'dan miras aldığı adalet anlayışını merkeze alarak tüm taraflara eşit mesafede duran, barışı önceleyen bir hâkim değil, hakem rolü üstlenmelidir.
Devletlerini yönetenler sorumsuz ve korkak olsalar da Ortadoğu halkları Türkiye'ye hâlâ güveniyor. Bu güven, çatışmaları yatıştıracak adil bir arabuluculuk rolü için çok kıymetlidir.
Müslüman ülkeler arasında sürekli bir dağınıklık ve güvensizlik var. Türkiye, ehli sünnet anlayışı mezhepçilik yapmadan merkezine alarak ırkçılığa kapılmadan Arap-Kürt-Türk farkı gözetmeksizin ümmetin birliğini sağlayacak gerçekçi projeler geliştirmelidir.
Türkiye'nin Filistin meselesindeki duruşu sembolik değil, sistemli ve etkili, diplomatik ilişkilerde, ticari çıkarlar ile insani duruş arasında denge değil, öncelik sırası insani olmalı; Filistin halkına yardım sadece gıda değil, eğitim, sağlık ve her alan da sürdürülmelidir.
Ortadoğu'ya üsten bakıcı kibirli bir bakışla değil; eğitimle, kültürle gitmeliyiz. Türkiye, üniversiteleri, burs programları, dil öğretimi ve kültürel diplomasi yoluyla bölgedeki gençlere ulaşmalıdır. Fikir önderliği, medya gücü, kitap ve ilim üzerinden inşa edilmelidir.
Ülkemizde tüm ümmete fikir önderliği yapabilecek kaç tane mütefekkirimiz var?
Açıkça ben bilmiyorum. Ülkemizde iki yüzün üzerinde üniversitemiz ve binlerce profesörümüz var ama bir tane fikir önderi yok!
Türkiye ehli sünnet bir yapıya sahip olmasına rağmen mezhep gözetmeden Irak, Suriye, Yemen, Lübnan'da kim eziliyorsa onun yanında durmalıdır. Bu duruş hem ahlaki üstünlük kazandırır hem de bölgedeki itibarını artırır.
Türkiye, Batı'nın ve Doğu'nun emrinde değil, hakkın hizmetinde olmalı; Türkiye, ne Amerika'nın jandarması ne Rusya'nın güdümünde olmalıdır. Bölgedeki rolünü büyük güçlerin stratejilerine göre değil, kendi medeniyet değerlerine göre belirlemelidir.
Ekonomik işbirliklerini adalet zemininde kurmalı, Ortadoğu ülkeleriyle yapılan anlaşmalarda sadece doğal gaz, petrol gibi konular değil, insan hakları, istihdam, eğitim gibi alanlara da yer verilmeli, sadece zenginlerle değil, fakir halklarla da ortaklık kurulmalıdır.
Ortadoğu halkları özellikle de gençler sadece siyasi kurtuluş değil, manevi diriliş arıyor ve bu alanda rehber olunmalıdır.
Türkiye, İmam-ı Azam, İmam Şafi, İmam Maliki, İmam Ahmet Bin Hanbel, İmam Gazali, İmam Maturidi, İmam Eşari ve İmam Rabbani gibi büyükleri yeniden gündeme taşımalı, modern dünyanın ifsat ettiği ruhları yeniden inşa edecek tasavvufi-manevi bir dil geliştirmelidir.
Türkiye milyonlarca Suriyeli ve diğer Ortadoğu halklarına büyük fedakarlıklarla ev sahipliği yapıyor. Bu konuda iç kamuoyu dengesi korunarak ama vicdani çizgi bozulmadan hareket edilmeli, mülteciler üzerinden siyasi çıkar değil, insani kazanç hedeflenmelidir.
Diziler, filmler, belgeseller, dijital içerikler yoluyla Türkiye'nin değerleri bölgeye ulaştırılmalı; Ortadoğu halkının zihnini ifsat eden dış kaynaklı medya içeriklerine karşı, muktedir ve ahlaki bir medya inşa edilmeli; medya gücünü Ortadoğu'nun ruhuna dokunacak şekilde kullanmalıdır.
Ülkemiz televizyonlarında gösterimde olan film ve diziler bizde ruh bırakmadı ki, Ortadoğu halklarına ruh versin, diye haklı bir serzenişte bulunabilirsiniz ve ben de bu durumdan çok mustaribim.
Sonuç olarak; Türkiye, Ortadoğu'da sadece bir ülke değil; bir umut, bir denge, bir vicdan olmalıdır. Tarihte olduğu gibi, bugün de bölgeyi ayağa kaldıracak olan güç, ne Amerika ne Çin nede Rusya'dır. Bu misyon ancak kendi tarihine ve değerlerine yaslanmış, halkına güven veren, hak ve adalet eksenli bir Türkiye ile mümkün olur.
Yukarıda yazılanların gerçekleşme ihtimalinin olup olmadığıyla ilgili endişelerim sorulursa, ihtimalin yüzde bir olduğuna inanıyorum ama yüzde bir bile olsa bir ihtimal var, demektir.
Sonuç olarak; Türkiye, Ortadoğu'da sadece bir ülke değil; bir umut, bir denge, bir vicdan olmalıdır. Tarihte olduğu gibi, bugün de bölgeyi ayağa kaldıracak olan güç, ne Amerika ne Çin nede Rusya'dır. Bu misyon ancak kendi tarihine ve değerlerine yaslanmış, halkına güven veren, hak ve adalet eksenli bir Türkiye ile mümkün olur.
Yukarıda yazılanların gerçekleşme ihtimalinin olup olmadığıyla ilgili endişelerim sorulursa, ihtimalin yüzde bir olduğuna inanıyorum ama yüzde bir bile olsa bir ihtimal var, demektir.