​BOZKIRDA CUMA PAZARINDA KÖYLÜLERİ


Bundan 30 kırk yıl önce köylerde,  köyün büyüğü, baban nerde dediği zaman, çocuk şu yanıtı verirdi. Babam cumaya gitti veya Salı pazarına gitti, der. Cuma günü Bozkırda Salı gününde Ahırlı'da Pazar kurulurdu. İnsanlar ihtiyaçlarını buralardan karşılardı. Çünkü diğer günler buralara gitmek istersen özel araba tutman gerekir. Kimsenin de böyle bir şeye gücü yetmezdi. Bu nedenle minibüsler toplu taşımacılık yapar, kişi başı belirli para alır götürüp tekrar köye getirirdi.

Günümüzde ise, motorlu araçların çoğalmasıyla köylüler her an istedikleri ihtiyaçları beklemeksizin karşılayabiliyor. O günler fakirlik çok olduğu için köylerde dul ve fakir kadınlar olurdu. Bu yalnız yaşayan kadınlara, köylüler benim bildiği kadar haftanın bu iki günü mübarek kabul edilirdi.

 Anneler çocuklarını hazırladıkları cumalılıkları onlara gönderirlerdi. Günümüze gelindiğin köylerde böyle fakir ve bakıma muhtaç kadın yok. Zaten devlet böyle durumdaki insanlara resmi yoldan yardım gönderiyor. Yeni nesil köyün geçmiş yaşamları hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Eskiden her şey bal börek değildi. 

Bozkırda Cuma günü:
Bozkırın pazarı bir hoştur
 Bozkırın efesi çoktur,/
 Gafil olan hasmı avlar,
 Abdest alınır, çay akar
Akan çay, kana bulanır
Alçakça hasmını vuru
Çocukluğumuzdan hatırda kalan, C uma pazarına Yörüklerde gelirdi. Bugünden daha çok değişik insanlarda gelirdi. İşte bu karşılıktan faydalan alçaklar, avladığı yerde keleşçe hasmını öldürürdü. Buna şahit olduğum için yazıyorum.

Köyün zenginleri en iyi ata biner,  at üzerine kırmızı halı heybeler vardı. Atalar, bugünkü arabaların değerindeydi. Bu at ve heybesi kişinin varlıklı olduğunun göstergesiydi. Atla sahibi arasında güzel bir ilişki vardı. Sahibinin dostuydu. Cuma gün Bozkırda ve Salı günü Ahırlı'da alış veriş için eşeğe binip gelenler gibi az da olsa atlara binenlerde olurdu.

 O günler, atlar her evin kıymetli varlığıydı. Bu atlar, dağdan odun getirir, tarlada çift sürer, arabaya koşulur, düğünlerde gelinler binerdi. Yeni gelin en gösterişli ata binerdi.  Civar köylerden alış veriş için Bozkır ve Ahırlı'ya gelenler aldıkları malzemeyi heybenin gözü koyardı. İyi heybe ve at köyün zenginlerinde bulunurdu. Gurbette iyi para kazanlar bu atlara sahip olurlardı.

Düğün olacağı zaman, düğün sahibi köyün kadınlarından birine, halı heybeyesin gözlerine çerez ve üzüm karıştırıp koyar. Bu kadında bu heybedeki çerezleri evleri giderek dağıtırdı. Bu okunca denirdi. Anlamı düğün evine davet etmekti. Köylülerde düğün evine bulgur ve un götürelerdi. Çünkü düğünlerde pilav verilirdi. Düğün yemeğinde köylünün de karınca kaderince bir katkısı olurdu.

 Köylüler ihtiyaçlarını karşılamak için sabah namazından evvel yollara düşerlerdi. Bazısının cebinde para olmaz tahıl götürür, satardı. O parayla eksiği ve gediğini görebilirdi. Parası olanlar ihtiyacını alır, erkenden hemen köyüne dönerdi. Götürdüğü tahılı satamayanlar, köyüne bir şey alamadan dönerdi.

 Bozkırda her evin altında ahır bulunur. Köylerden gelenler, belirli bir para karşılığında at ve eşeklerini bu ahırlara bağlarlardı.  Cuma günü Bozkır, Salı günü Ahırlı'da demircilerin dövdüğü örsten dolayı her taraf müzik sesine bürünürdü. Çünkü köylüler, saban ve pulluk demiri, nacak ve tahrasını keskinletmek için demirciye teslim ederdi.

Ustalar güler yüzle görevlerini yaparlardı.  Hayvan ayaklarına nal çaktırmak isteyenler için bu pazarlar bahane olurdu. Mehter yürüyüşü gibi, nalbantlar ve demirciler iki vurur bir dururlardı.  Pazarda köylülerin aldıkları en çok keşir, havuç, şalgam, pırasa, çarşı ekmeği, helva, tahin, köpük ve bir de şeker olurdu.

Köyün girişinde, çocuklar yollarda pazarcıların dönmesini beklerdi. Dönenler aldıkları sorma şekerlerini, heybelerinden çıkarıp çocukların önüne atardı. Varlıklı olanlar özellikle bunu bildikleri için, ayrıca çocuklar için şeker alırlardı. Atılan şekerleri çocuklarda kapışırdı.

 Bu köylünün âdetiydi. Alnında beyazı olan atlara sakar denilirdi. Düğünlerde gelinler ata binmeden önce köyün çocuklar atları bir müddet ısınması için koşuştururlardı. Düğünler adeta ortalığı beyazlara, papatya tarlasına döndürürlerdi. Köylerde elektrik yoktu. Aydınlatma aracı kandil, lamba, bazılarında lüks denilen aydınlatıcı kullanılırdı. Lambaların camı her akşam, evin kızı ve gelini sabunlu su ile yıkardı. Çünkü camı kirlenmiş olurdu. Silinmezse, aydınlık vermezdi.

Köylerde düğünler uç gün, üç gece sürerdi. Damat evinin damına Türk bayrağı dikilir. Damda davulcu çalmaya başlardı. Çalgıcılar ve köçekler, gına gecesinde hazır olurlardı.  Kış mevsimi hava çok soğuk olursa, kahve ve köy odalarında çalgı çalardı. Kına geceleri gece olur. Çalgıcılar düğün sahibinin geniş alanında, harman denilen yerde çalıp söylerdi. Köçekler oynardı.  

Kadınlar evlerin damlarından, erkekler ise, çalgıcılara daha yakın bir yerden izlerlerdi. O dönemde bütün köylü gurbetten köye döndüğü için kalabalık olurdu. Düşmanlıklar günümüze fazlaydı. Tabaca atmak meşhurdu. Böyle olunca da yaralanma, hatta ölümlere varan olaylar olurdu. Herkes düğünde aldığı silahı gösteriş merakıyla atışlarını yapardı. Bazı silahlar tutukluk yapardı. İşte burada olabilirdi.
Okullar tatil olacağına yakın,  komşu köy okul öğrencileriyle birlikte bol olan sulak alanlarda buluşur bir araya gelirdik. İlk arkadaşlık ve dostluklar kurulurdu. Bu arada, dağlardan mantar toplardık.  Yazın genellikle her tarlada pınar fışkırır, eriyen kar sularıyla dereler çağıl çağıl çağlardı.

 Kışlar bugünlere benzemez, adam boyu kar yağardı. Millet dam kürümekten ve damı yuvmaktan bıkardı. Karın fazlalığından tilki ve kurtlar köylere kadar gelirdi. sık sık tavuk çalarlardı. Mart ve Nisan aylarında güneşte eriyen karları pekmezle yerdik.

 Köylerde büyükler büyüklüğünü bilir, küçüklerde küçüklüğünü bilirdi. Yanlış yapanlara köyün büyükleri uyarır, hatta döverdi. Velhasıl köylerde o günün çocukları, çocukluğunu yaşardı. Hayatı öğrenir, Kötü alışkanlıkları yoktu.

Son Fotoğraflar

Tüm Fotoğraflar