YENİ EĞİTİM MODELİ ÜZERİNE-5-6


(12 Yıl Zorunlu Eğitim)
 Kademeli 12 yıllık zorunlu eğitimin olumsuzluklarından birini 2018-2019 eğitim öğretim yılı liseye geçişte somut olarak gördük. İmam Hatip ile Meslek Liselerine talep yarı yarıya hatta üçte bir oranında düşmüştür.
İmam Hatip Ortaokulları olmasına rağmen İmam Hatip Liselerine talep beklenilenin çok çok altında kalmıştır.  En düşündürücü olanı İmam Hatip Ortaokulu 8. sınıf öğrencileri arasında İmam Hatip Lisesi tercihinin çok düşük olması. Bir imam hatip ortaokulumuzda 8. sınıftan 19'u erkek 24^ü kız olmak üzere 43 öğrenci mezun oluyor. Kız öğrencilerden 9 tanesi imam hatip lisesini tercih ederken 19 tane erkek öğrencinin hiç biri İmam Hatip Lisesini tercih etmiyor.

Bu düşüş sadece liselere geçişlerde değil, İmam Hatip Ortaokulu 5. sınıflara geçişlerde de görülmektedir. İmam Hatip Okullarından belirgin düzeyde bir kaçış var. Bu kaçın nedenleri üzerinde özellikle durulmalıdır.  
Elbette ki bu kaçışın tüm nedenlerini 12 yıllık zorunlu eğitime yüklemiyor ülkemizdeki sosyo-ekonomik gelişmelerin veli taleplerini etkilediğini de kabul ediyorum.   

Kademeli zorunlu eğitimin vurduğu alanlardan biriside çıraklık ve kalfalık eğitimidir. Liseyi bitirmiş 18 yaşında bir gençten çırak olamayacağını hepimiz biliyoruz. Keşke meslek liselerimizde çıraklık ve kalfalık süreçlerini sağlıklı tamamlayarak usta yetiştirebilsek daha güzel olur. Çünkü, sanayide çıraklara kalfa ve ustaların; kalfalara da ustaların kaba, küfürlü söz ve davranışlarını görüyoruz. Bu da ayrı bir sorun olup ayrıca ele alınmalıdır.    

12 yıllık zorunlu eğitimin bir başka olumsuz tarafı da üniversiteye geçişlerin kolaylaştırılması. İyi değil mi okumuş yazmış kültürlü insanlar yetiştiriyoruz, diye tepki verebilirsiniz. İyi değil, iyi olmadığını yığınlar halinde üniversite mezununun yaşadığı sorunlar göstermektedir. Ayrıca, üniversite diploması sahibi olmakla cahillik ortadan kalmıyor. Üniversite mezunları arasında yapacağınız küçük bir araştırmaya cehaletin ne oranda olduğunu görebilirsiniz. 

Diplomalı cahiller yetiştirmek için işe yaramaz bölümler açarak çok düşük puanlarla buraların doldurulması çocuklarımızın oyalanmasından başka bir işe yaramayıp harcanan para ve emeğin heba edilmesi ise cabası!  
Üniversitelerimizin sosyal dokuyu bozmaktan başka ülkemize kattığı bir değer varsa söyleyin! Ülkemizde bulunan iki yüz tane üniversitenin neredeyse tamamına yakınında uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi ve kamu yönetimi, işletme, iktisat bölümleri her yıl binlerce hatta on binlerce mezun vermektedir. Diğer bölümlerde aynı. 

Mezun yap gönder yığınlar halinde üniversite mezunu aynı oranda sorun olsun. İstihdam alanı en geniş meslek grubu olan öğretmenlikte yüzbinlerce mezun atamayı beklemektedir. Polis ve astsubayların çoğu öğretmen. Öğretmen uzman çavuş bile var. Ne yapsınlar iş yok. İşsizlik büyük bir sorun! Bu sorunun olumsuz etkilerini sadece üniversite mezunu olan gençler değil, aynı oranda aileleri de yaşamaktadırlar.
Şunu da belirteyim geçen öğretim yılında değişik üniversitelerde 200'e yakın bölümü hiçbir öğrenci tercih etmemiş kontenjanlar boş kalmıştır. Gelişigüzel, küçük küçük ilçelerde açılan meslek yüksek okulları elde patlamıştır. 

12 yıllık zorunlu eğitimin ülkemiz eğitimine kattığı bir şey yok, zararı ise saymakla bitmez. Telafisi mümkün olmayan daha fazla zararlara yol açmadan 12 yıllık zorunlu eğitimden en kısa zamanda vaz geçilmeli ülkemiz şartlarına uygun olan bir sisteme geçilmelidir. Sorunların çözümüne yönelik bölümde nasıl olması gerektiği ile ilgili düşüncelerimi paylaşacağım.

12 yıllık zorunlu eğitimin hakkını yemeyelim faydası yok değil; en önemli faydası öğretmenlere istihdam alanı açmasıdır. İşin şakası bir yana eğitim-öğretimi istihdam amaçlı kullanmak eğitim sistemimize yapılabilecek en büyük kötülüklerinden biridir. Bunun en somut göstergesi ders çeşitliliğinin ve haftalık ders saatinin artırılmasıdır.

Yeni eğitim modelinin olumlu bulduğum yeniliklerinden biri de ders çeşidi ve günlük ders saatlerinin azaltılmasıdır. Bir kişiye her şeyi öğretmeye çalışmanın sonuçlarını hep beraber görüyoruz. Her birey ilgi ve yeteneklerine uygun dersleri öğrenmelidir. Çok şeyi yarım yamalak öğretmek yerine  az şeyi tam öğretmek kişiye daha fazla yarar sağlar.

Ayrıca, dersler müfredat ve kavramlarla boğulmamalı açık ve anlaşılır olmalıdır. Dersler önemli olsalar bile abartılmamalıdır. Mesela bu derslerden biri Yabancı Dil Eğitimi.
Yeni Eğitim Modelinde yabancı dil öğreniminde kademelere göre farklı öğretim yöntemleri uygulanacağı; yabancı dil öğretmenlerine yüksek lisans ve uluslararası sertifika imkanı sağlanacağı; okul ve program türlerine göre farklı dil becerilerinin ön plana çıkarılacağı; yabancı dil öğrenimi dijital platformlarının kurulacağı gibi yenilikler öngörülüyor.

(Yabancı Dil Öğretimi)

Yabancı dil öğretimi önemli olmasına önemli de biz öğretimini öneminden çok daha fazla abartıyoruz. Bu abartma fayda yerine zarar vermekte ve ülkemizde yabancı dil öğretimi ben bildim bileli sorun olarak gündemimizi meşgul etmeye devam etmektedir.

Yapılan değişikler de sonuç vermiyor ve başarısızlık devam ediyor. Eskiden yabancı dil öğretimine ortaokulda başlanırken daha sonra ilkokul 4. sınıfa yetmedi 2.sınıfa kadar düşürdük. Bu şu demek; 12 yıl zorunlu eğitimin 11 yılında haftalık ders saati de az olmamak kaydıyla yabancı dil ağırlıklı İngilizce öğretmeye çalışıyoruz.

Bu kadar verilen emeğe rağmen liseyi hatta üniversiteyi bitiren gençlerimizin büyük çoğunluğunun temel ihtiyaçlarını giderecek kadar İngilizce konuşamadıklarını küçük bir testle görmek mümkün.  
Bu önemli soruna ilişkin getirilen çözüm önerileri çözüm olamamış ki yeni eğitim modelinde de bu konu alt başlık altında yer verilmiştir. Çözemiyorsak eğitim sistemimizden yabancı dil öğretimini çıkaralım gitsin, sorunu kökten çözmüş oluruz. Yazık değil mi verilen bu kadar emeğe ve paraya!   

-Durun durun hemen kızmayın, çözümü var hem de çok kolay! 

Kolay öğretme teknik ve metoduna geçmeden önce İngilizce öğretimi  fazla ders saati ve  yoğun program engelinden  kurtarılmalıdır. Yapılması gereken;
1-Haftalık ders saati 1 saate indirilmeli,

2-İngilizce Dersi programı sade ve pratiği güçlü olmalıdır.

Çok ders saati ve yoğun program birbirini tetikleyerek sorunu çıkılmaz hale getirmektedir. Öğretmenlerimiz programın yetiştirilememesinden muzdaripler. 8. sınıfa gelmiş çocuklarımızın seviyesi 5. sınıf bile değil; bu durumda bırak programı yetiştirmeyi normal dersi bile işleyemezsin.  

Haftalık 1 ders saati çok düşük görülebilir. Esas olan ders saatinin çokluğu değil, verimliliktir. Kaldı ki hafta da 1 ders saati az gibi görünse de toplamda azımsanmayacak bir rakam ortaya çıkıyor. Yılda 180 işgünü 36 hafta ediyor. 11x36=396 saat eder. Bir de bunun ders öncesi çalışmaları var. Yani sorun zaman da değil; öğretme teknik ve metodundadır.

Gelelim en kolay yabancı dil öğretme tekniğine. Bu bilinmeyen bir şey değil; teknik turizmin yoğun olduğu bölgelerde uygulanıyor ve tam başarı sağlanıyor. Bu bölgelerimizde su satıcısından tezgahtarına kadar herkes bir hatta birkaç yabancı dili rahat konuşuyor. Bu insanlar yabancı dili hangi metotla öğrendilerse okullarımızda da o metodu uygulamalıyız. 

Genelde yabancı dil öğretiminde uygulanan metot budur. Konuşmayı öğrenen yazmayı daha çabuk öğrenir. Dil öğretiminde sürekli tekrar çok etkilidir. Ayrıca, dil öğretimi eğlendirici olmalıdır. İnsan öğrendikçe ve konuştukça zevk alır; zevk alan kişinin öğrenme isteği artar. Zaman içerisinde konuşma ve yazım kuralları daha çabuk öğretilebilir. 

İleriki yaşlarda kişi yabancı dilden faydalanma durumuna göre dilini geliştirebilir. Şunu da ifade edeyim geçmişe göre yabancı dil öğrenme algımız olumlu yönde değişmeye başladı. Bir yerde dünya küçüldü; gelip gitmeler, ticaret arttı. Biz artık çocuklarımıza sadece İngilizce değil; aynı metotla Arapça da öğretmeliyiz. Şunu da ifade etmeliyim yabancı dil derslerinde sınav kaldırılmalı; sınavın kaldırılmasının öğrenmeye daha olumlu etki edeceğini düşünüyorum.  

Dil öğretiminde yukarıda ifade ettiğim metodu uygulayabilmek için gerçek yaşam alanlarının olması gerektiği düşünülebilir. Tüm öğrencileri turizm merkezlerine taşıyamayacağımıza göre okullarımızda hatta sınıflarımızda temsili yaşam alanları oluşturmalıyız. Dil laboratuvarlarına hiç gerek yok. Ancak, okulun tüm bölümleri belli bir planlamayla dil öğretiminde kullanılabilir. Mesela; spor, konferans salonları, bahçe, kütüphaneler hatta kantin vs.

Şunu da ifade etmeden geçmeyeceğim. İster dini ister ticari nereden bakarsanız bakınız çocuklarımıza Arapçayı öğretmeliyiz. Arapçayı öğretmek için çok daha kolay ve uygun öğrenme ortamlarına sahibiz. Bir İmam Hatip Ortaokulu müdürümüz okulunda bulunan Suriyeli öğrencilerden rahatsızlığını dile getirdi. Bende Arapça derslerinde Suriyeli öğrencilerden faydalanıp faydalanmadığını sordum. Faydalanmadığı gibi böyle bir şeyi düşünmediğini söyledi.

Başarılı bir yöneticinin en önemli özelliklerinden birisi dezavantajlı durumları avantaja dönüştürebilmesidir. Suriyelilere mülteci mantığı ile bakıp "ülkemizden defolup gitsinler" yaklaşımı doğru bir yaklaşım olmadığı gibi Ortadoğu ile ilgili gelecek planlamalarına da zarar verebilir. Ortadoğu'ya Fransız kalamayız. Bugün Ortadoğu'da yaşananlardan büyük zararlar görmemizde bu yanlış bakış açısının çok önemli etkisi vardır.
Kısaca haftada bir saati İngilizce bir saati Arapça olmak üzere 2 ders saati ile çok rahat konuşma düzeyinde yabancı dil öğretimini gerçekleştirebiliriz.

Önümüzdeki yazımda yeni eğitim modeli ile ilgili değerlendirmelerime devam edeceğim.          

           

 

Son Fotoğraflar

Tüm Fotoğraflar