Korku Dağları Aşarsa
Bugün ülkemizde yaşanan korku süreçleri, Moğolların Anadoluyu işkâl ettiği dönemi hatırlatmaktadır. Korku o kadar sinmişti ki, on Selçuklu askeri bir Moğol askerinin hakkında bile gelemiyordu. Efendimizin sözüne kulak verelim. Bir zaman gelecek, düşmanlar İslam memleketlerini bir emlakçi gibi pazarlayacaklar. Dinleyenler, Müslüman sayısı azalacak mı? Hayır, sayılar çok olacak fakat saman çöpü gibi çapları olmayacaktır" buyurdu. Ülkeye korku yayılırsa, Selçuklu ve Saddam'ın askerleri seviyesine insanlar düşürülür. Ülkemizde, devlet başkanı olsun, kim olursa olsun yanlış yapan alacağı cezadan korkmalıdır. İktidar sahipleri, bizim arkamızda halk desteği var deyip istediklerini yaparlarsa, doğudaki aşiret reisleri seviyesine düşülür. İkide birde aşiret reisi ağız konuşmaları iktidarda olanlar terk etmesi gerekir. Bu halk aşiret değil, iktidarda aşiret reisi değil. O devirler çoktan bitmiştir. Yanlışlarını ve hırsızlıklarını kapatmak için arkalarındaki halk desteğini ileri sürerlerse, doğuda kaçakçılıkla uğraşan ve devlete isyan eden aşiret reisleri sakat mantığına düşmüş olurlar.
Köyümüzde, Ramazan ayı ikindi namazı cami çıkışında Köy Muhtarı makbuz yazarken hasımları sayısız kurşunla öldürmüştü. Katil yakalanmayıp dağa kaçtı. Oraları yaşamı haline dönüştürdü. Hasımlarına ve köylüye yaşadığı yerden gözdağı veriyordu. Bazılarının evlerini basıyor ve kurşunluyordu. Köye korku hâkim olmuştu. Katili gören olmamış gibi bir tane bile şahit çıkmamıştı. Bir İslam ülkesinde korku yayılırsa, Müslümanlık Camide başlayıp camide biter. Bu olunca ölen öldüğüyle kalıyordu. Nice canlar ve hanümanlar böylece yok olup gitmiştir. 17-25 Aralık olaylarıyla dürüst görev yapanlara bu korkutma yöntemi kullanılmıştır. Hani haksızlığın karşısında susan dilsiz şeytandı. Hani en büyük yiğitlik zalim bir idarecinin karşısında hakkı savunmaktı. Bu sözler süs olarak dini kitapların vitrinlerinde bekletiliyordur.
Türk devleti, kurulduğu dönemde devlet için zararlı gördüğü insan ve gruplara haksızlıklar yapmıştı. Nedeni, Devletin selameti adına, rejimi yerleştirme adına. Demokrasi döneminde ise, Siyasi iktidarlar kendilerini ve haramzadelerini ve hırsız bürokratlarını aklama adına kendisine karşı olduğuna inandığı her türden insan ve gruplara zulüm yapıyor. İktidarın, hâkimlere vereceği zammı vermeyip seçimlerin sonrasına bırakması, Devletin vereceği zammı aşiret reisinin vereceği ödül seviyesine düşürmektir. Devletin hazinesi ulufe dağıtılacak yerler değildir. İ.
Rahmetli Özal ve Tayyip Bey ikide birde, biz siyasete kefenimizde çıktık sözünü dillendirmişler, bu yüzden oylarını artırmışlardır. Halkın bu söze tepki göstermesi gerekirken alkışlamışları başka bir talihsizliktir. Devleti işkâlcılar yönetmiyor. Avrupa'da bu sözün karşılığı var mı? Askerlere karşı söylenmişse, askerler işkâl ordusunun kalıntıları mı? Bu sözleriyle orduyu da teslim aldılar. Hırsızları, hukuksuzlukları ortaya çıkaran hâkim, savcı ve polisleri bir gecede çil yavrusu gibi dağıttılar. Kendilerini bize karşı darbe yapacaklardı diye savundular.
Bu ülkede darbeyi askerler yapar biliyorduk. Bugün ise, iktidarı devirmek için önüne gelen darbe yapmayı planlamıştır(!) bir paralel yapı deyip tutturdular. Çünkü hırsızlıklarını sadece paralel yapı dedikleri kimseler biliyordu. Bu nedenle onların yaşama hakkını ellerinden aldılar. Bu kin niye insanlara! Beşiktaş'ın Çarşı grubu bile kendilerine karşı darbeci ilan ettiler. Herkes Ak partiye karşı darbe yapmak için sıraya girmiş. Görünen tek şey, Akpartinin devlete ve istemediklerine karşı yaptığı darbedir.